UYUŞMAZ İNSANIN İLK ÖRNEĞİ: DENİZİN ÇAĞIRIŞI
"Denize... Denize... Onun sonsuz maviliğine kes diyen kim? Bana kim sesleniyor? Doktor mu? Onun hakkı var. Etrafımızı çeviren, zaman ve mekânın hudutları içindeyiz. Burada her şey hesaplı, mahdut... Mavi engin bütün hudutlardan kurtarır mı insanı? Ah, ne kadar da tatlı bu ses: - Denize... Denize... Babanı da o çağırmıştı." 1938 ve sonrası; Türk edebiyatının yenilendiği, zenginleştiği bir dönemdir. Bir anlamda sanatın coğrafyası da değişmeye başlamıştır artık, hem sanatçıların kökeni hem de ele alınan konular bakımından. Anadolu bir sürgün yeri ya da halkı tanımak için şöyle bir dolaşılan yer değildir artık. Büyünen, yetişilen, görev alınan yerdir. Bu kuşağın en önemli sanatçılarından biri de Kemal Bilbaşar'dır. KEMAL BİLBAŞAR: "1910 yılının ocak ayını şubata bağlayan karlı kış gecesinde Çanakkale'de dünyaya gelmişim. Babam Hüsnü Naim Efendi, Selanik'in Balkan devletlerince işgali sırasında müttefik subaylarınca şehit edilmiş. Sekiz yaşıma dek yetim büy