İLK TÜRK KADIN ROMANCI ve MUHADARAT
"Gerçi İslam âleminde birçok değerli, erdemli kadın yetişmiştir, fakat kadınlarımızın eğitim düzeyinin bugünkü durumuna henüz ulaşmadığı bir dönemin kız çocukları arasından Fatma Aliye Hanım gibi dönemin aydınlarını şaşırtacak derecede bilgili bir yazarın ortaya çıkıvermesi gerçekten kolayca inanılacak bir şey değildir." (Ahmet Mithat Efendi)
Kadınlar... Dünyayı yaratıcılıklarıyla inşa eden kadınlar... Kadınların yaratıcılıkları hayatın her alanında sürse de yazılı eserlerde ortaya çıkışının hikâyesi henüz birkaç yüzyıllıktır. Fatma Aliye, Türk ve İslam tarihinde ilk kadın yazarımızdır. İlk kadın romancı, ilk kadın felsefeci, ilk kadın aktivist, ilk kadın çevirmen... Ahmet Mithat Efendi'nin kendisine "fâzıl ve feylesof kızım" diye hitap ettiği Fatma Aliye; aynı zamanda kadın hakları, kadın ve erkek eşitliği mevzularını savunan ilk romancımız olma özelliğini taşır.
FATMA ALİYE HANIM:
Yazar, 1862 yılında İstanbul'da doğdu. Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı olması sebebiyle çağdaşı olduğu birçok kadından şanslıydı. Küçük yaşlarından itibaren öğrenmeye tutkusu vardı. Ağabeyi için tutulan hocaların derslerine katılırdı.
Yazarlık hayatına Georges Onnet'nin Volonté adlı romanını 1889'da Meram adıyla Fransızcadan Türkçeye çevirerek başladı. Çeviri, "Bir kadın" imzasıyla yayımlandı. Fatma Aliye roman anlayışı için şunları söyler:
"Evet! Roman bir ahlâk dersidir. Hem de nasıl ders! Okuyucularının seve seve, eğlene eğlene tederrüs eyleyeceği bir ders. Hangi ders vardır ki çocuklara tokat, tekdir ve hatta büyüceklere de muallimden ve arkadaşlardan mahcubiyet korkusuyla öğretilmesin..."
Muhadarat, romanı bir ahlak dersi olarak gören Fatma Aliye'nin ilk romanıdır. Üstelik bu kez "Bir kadın" mahlasıyla değil kendi adıyla yayımlanır. Ahmet Mithat Efendi'nin desteğiyle kısa sürede popüler olur. İnsanlar bir kadının ne yazdığını merak etmişlerdir.
Fatma Aliye, Osmanlı içinde sıkıntı yaşayan kadınların elinde önemli bir güç olduğunu düşünmektedir. Kadınların galebe için ellerinde pek büyük bir silahları vardır ki o da şeriattır, der. Onun, kadının nasıl mutlu olacağına dair tavsiye ettiği düzen her şeyden evvel İslam dairesi içindedir. O bir münevver ve kadın hareketi aktivisti olarak Batı'da feminist mücadeleyi takip etmiş ve onlara itirazlarını da dile getirerek İslamî bir yorum ortaya koymaya çalışmıştır.
MUHADARAT:
-----------içerik uyarısı----------
"Fazıla, bu halde yaşamaktan pek ziyade muazzep olduğundan, pek çok defalar Remzi'den ayrılmayı tasavvur eyliyor, adeta bunu pek ziyade istiyor da kendisine kocadan boşanmak telaffuzu bile pek çirkin bir şey geldiği için onu ağzına alamıyordu. O hal, Fazıla'ya ölümden beter geliyordu."
Fazıla, annesi öldükten sonra babasının evlendiği Calibe adlı kötü kadının eziyetlerine katlanan bir genç kızdır. İyi kalpli yan komşuları Münevver Hanım'ın oğlu Mukaddem ile birlikte büyümüşler ve birbirlerini sevmişlerdir. Babasının izniyle evleneceklerdir. Ancak üvey annesi Calibe Hanım, Mukaddem'e iftira atar ve evliliklerine engel olur. Babasının sözünden çıkmayan Fazıla, Remzi adında bir adamla evlenir. Fakat kocası onu başka kadınlarla aldatmaya başlar.
Fazıla, yaşadığı çaresizlikle intihar mektubu yazarak bir uçurumun kenarına gider. Geride sadece uçuruma bırakılmış bir mendil ve bilezik kalmıştır.
Mukaddem Fazıla'nın acısından vereme yakalanır. Hava değişimi için Beyrut'a gider. Beyrut'ta Enise adında bir kızla tanışır. Enise'nin dadısı Peyman'ı gördüğünde ise düğüm çözülür. Âşıkların yolları Beyrut'ta bir kez daha kesişmiştir. Fakat Fatma Aliye'nin ideal kadın olarak çizdiği Fazıla, kendi acısı pahasına da olsa Enise'nin aşkına engel olmamayı seçer.
-----------içerik uyarısı----------
Muhadarat genel anlamda realist bir roman olarak kabul edilebilir. Fakat bu dönemde herhangi bir akımın tam anlamıyla karşılığını bulduğu bir eserden bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla Muhadarat'ta da gerçekçiliği zedeleyen unsurlar bulunur: Mutlak iyi ve mutlak kötü karakterler içermesi, iyilerin ödüllendirilip kötülerin cezalandırılmaları vb. Ancak, romantik aşkın ve romantik aşka kendini teslim eden kadının artık ideal kadın olarak çizilmediğini, kendini bunlardan kurtarabilmiş kadının ön plana çıktığını görüyoruz.
-----------içerik uyarısı----------
"Rahatın yalnız zenginlikle olmadığını Calibe anladı. Fakat kendisine servetle beraber saadet geldiği halde kıymetini bilememişti. Aklı olana Calibe'nin bu halinden büyük ibret olur mu?"
Muhadarat çok fazla karakterin olduğu, olayların ardı ardına yaşandığı, çok hareketli bir romandır. Temel meselesi ise bunca olay arasında bir kadının tavrının nasıl olması gerektiğidir. Calibe'yi yanlış kararların, saf kötülüğün temsili olarak çizer Fatma Aliye. Fazıla ise onun tam zıddıdır. Güçlü, kararlı ve kendinden emin, aynı zamanda mantıklı, dinine ve geleneklerine gereği kadar saygılı, ahlaklı ve sadıktır. İstemeyerek evlense de evlendiği adama âşık olmayı deneyecek, sonradan karşılaştığı eski aşkına karşı artık evli olmadığı halde mesafeli yaklaşacaktır.
-----------içerik uyarısı----------
Her yönüyle ideal bir kadın olarak çizilmiş Fazıla, devrin algılarına göre biçimlendirilmiştir. İyi bir eğitim alan Fazıla'nın müzik ve edebiyat alanlarındaki birikimi ve kavrayış gücü onu diğer kadınlardan ayırır. Bu ideal kadın, Fatma Aliye'nin pek çok eserinde savunduğu Müslüman ve medeni kadındır.
Dönemin erkek egemen edebiyatında kadın genellikle duygularla, bedenle, mantık dışı tercihlerle özdeşleştirilmiştir. Muhadarat'ta Fazıla'nın sürekli zekasına, aklına, doğrudan yana olan tercihlerine bakılacak olursa Fatma Aliye'nin esas yapmak istediği şey kadının da rasyonel bir varlık olduğunu, mantığı aracılığıyla doğru tercihler yapmak suretiyle kendi yaşamını arzu ettiği biçimde şekillendirebildiğini dikkatlere sunabilmektir.
-----------içerik uyarısı----------
"Fazıla, içinde rahat göremediği vatanını hatırlayınca yüreği sızladı. Bulunduğu Beyrut şehri mükemmel bir şehir ve latif bir mahal olduğu halde Fazıla'yı yine tahatturdan ve tahassürden alıkoyamıyordu."
Fazıla'nın hayat yolculuğu İstanbul'da başlar, Beyrut'ta devam eder. O zamanlar Beyrut da Osmanlı toprağıdır ama Fazıla vatanı olarak İstanbul'u görmekte, onu ziyadesiyle özlemektedir. İstanbul'da efendi olduğu konaktan, Beyrut'ta hizmetçi olduğu konağa kaçmıştır. Lakin özlediği, özgür günlerinden ziyade İstanbul'un kendisidir.
-----------içerik uyarısı----------
Fatma Aliye'nin öncülüğünde ve onun kuşağındaki diğer kadınların da katkılarıyla yalnız edebiyatta değil, Türkiye'deki kadın hareketi bakımından da önemli kazanımlar elde edilmiştir. Fatma Aliye ve Hanımlara Mahsus Gazete çevresindeki arkadaşları ilk defa kadın yazar kimliğiyle ortaya çıkan yazarlardır. 1890-1920 yılları arasında Osmanlı'da kadın yazarlık alanını oluşturmayı başarmışlardır. Cumhuriyet'in ilk yıllarında kadın yazarlık alanı sekteye uğrasa da 1960'dan sonra üniversite okumuş, genç kadın kuşağının ilk defa ortaya çıkmasıyla Fatma Aliye ve arkadaşlarının yaptığına benzer bir kadın yazarlar kuşağı ortaya çıkmıştır.
Muhadarat gerçekçi bir söylemle kadın sorununu ve kadının toplumdaki yerini sorgulayan ilk romandır. Fatma Aliye, romanında toplumsal baskının kadınları isyan etmeden boyun eğen, sabreden bir sınıf haline dönüştürme sürecine ışık tutuyor. Ve zamanın ruhunu idrak etmiş bir Müslüman entelektüel olarak tespit ettiği sorunlara çözümler arıyor.
Günümüzde hâlâ muhatap bulabilecek bir soruna, kadının özgürlüğü ve kendiliği sorununa bir asır önce verilmiş bir cevap Muhadarat. Dönemine göre bakıldığında fazlasıyla cesur. Bir kadın kadar cesur...
Muhadarat bir müzik olsaydı:
Comments
Post a Comment
Görüş ve eleştirileriniz benim için değerlidir.