ÜÇ DÖNEM, TEK ŞEHİR: ÜÇ İSTANBUL
Bir şehrin karakterini bir sokağında, bir cemiyetinde, tek bir insanda görmek mümkündür. Çünkü şehirlerin ruhu, ne sadece iklimi ne de coğrafî varlığıyla; içinde yaşayan her bir bireyin nefesiyle oluşur. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul ise sadece kendi sınırlarının değil tüm vatanın rengi, kokusudur. Mithat Cemal Kuntay'ın Üç İstanbul'u bir insanın hayatı üzerinden bir şehrin, oradan da tüm yurdun hikâyesini anlatır.
"Tarihin masalsılaşması ne kadar güzeldir: Adnan şimdi demir kaşlı yeniçerilerle altı yüz yılın rüyasında yürüyordu. Yürüdü, yürüdü; harbili tüfeklerin orman karanlığında, terli başı serin ve uyuşuk; tarihe basan ayakları etrafa gölge saçarak yürüdü, kendi vücudunun karanlığında kayboldu."
MİTHAT CEMAL KUNTAY:
Yazar, 1885'te İstanbul'da doğdu. Hukuk fakültesinden mezun oldu. Erken yaşta ölen babasının ardından ailesini geçindirebilmek için gazetecilik, özel öğretmenlik ve avukatlık yaptı. Bu sırada ilk şiirleri ve yazıları dergilerde yayımlanmaya başladı. 1903 yılında Mehmet Âkif'le tanıştı. Sanatı ve düşünceleri onunla birlikte gelişti.
Üç İstanbul, şairliğiyle tanınan Mithat Cemal'in tek romanıdır. Otobiyografik nitelik taşıyan romanın kahramanı Adnan ile Mithat Cemal'in hayatı çoğu noktada birbiriyle kesişir.
ÜÇ İSTANBUL:
---------içerik uyarısı-------
"Noktanın gururuyla kalktı; aynada müellife baktı. Vatanının ıstırabını yazan, sanat adamı kadar yüzü kırmızı ve güzeldi. Yüzündeki heyecana sevinecekti. Fakat veremli anası, öksürüğünün sesiyle mahzenleşen odasından, kof akislerle öksürdü."
Roman, Adnan'ın hayatı üzerinden İstanbul ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son üç dönemini anlatır. II. Abdülhamit Dönemi, İttihat ve Terakki Dönemi ve Mütareke Dönemi.
Veremli annesiyle fakir bir hayat süren Adnan, bir yandan gazete yazıları yazarken diğer yandan yaşadığı dönemi anlatmak için Yıkılan Vatan adlı bir roman üstüne çalışmaktadır. Fakat geçinebilmek için başka işler de yapmak zorundadır. Maliye nazırının kızı Süheyla ve Erkan-ı Harp müşirinin kızı Belkıs'a özel ders vermeyi de bu yüzden kabul eder.
Süheyla sadeliği seven, diğerkam ve muhafazakar bir kızdır. Belkıs ise bencil, gösterişçi ve yazarın deyimiyle daha Avrupaîdir.
---------içerik uyarısı-------
Üç İstanbul, içinde vezirlerden paşalara, şairlerden hocalara, jurnalcilerden genç aydınlara, kırka kadar karakteri barındırır. Karakterlerin çoğu ahlaki yozlaşma, erdemsizlik, şehvet, hırs gibi özellikleriyle resmedilir. Mithat Cemal, tam on ikiden vuran karakter tahlilleri, iyi düşünülmüş tipleri ve dili kullanma yeteneğiyle tüm bu kötücüllükten başarılı bir üslup yaratabilmiştir.
---------içerik uyarısı-------
"Saat beş çayları o gelecek diye kalabalıktı; o neşeliyse harbi kazanıyorduk, o somurtuyorsa Bağdat düşmüştü. Tebessümü iltimastı; bir ismin önüne 'bizim!' dedi mi ismin sahibi elçi, vali, müsteşar oluyordu. Onun önünde Beşinci Mehmet şehzadelerinden utanıyor, bu oğlanları nasıl adam edeceğini ona soruyordu."
Adnan, Abdülhamit Dönemi'nde İttihat ve Terakki'nin İstanbul'daki sorumlusuyken yakalanıp hapse atılır. Abdülhamit tahttan indirildiğinde ise yeni kurulan hükümetin en önemli simalarından biri olmuştur. Şimdi etrafı dalkavuklarla doludur. Fakat gün geçtikçe Abdülhamit Dönemi'nde eleştirdiği kişilere dönüşür. Şair Raif ve Dağıstanlı Hoca gibi namuslu dostlarını ise ne yazık ki arkasında bırakmıştır. Artık konaklarda yaşayan, saygı gören, tebessümü iltimas olan bir dava avukatıdır. İstediği her şeye sahip olur. Hatta fakirken tarih dersi verdiği, mermer yalıda oturan Belkıs'a bile...
Üç İstanbul, üçlü bir aşk ekseninde geçer. Adnan önce Süheyla'ya âşık olur ve onunla evlenmek ister. Sonra zaten evli bir kadın olan Belkıs'a âşık olur. Belkıs'ın hayatı ve mermer yalı, Avrupai hayatı ve zenginliğiyle onun arzu ettiği hayatı temsil eder. İtibar kazandığı ikinci dönemde Adnan Süheyla'yı tamamen unutur ve Belkıs'a sahip olur. Fakat Belkıs, zenginlik ve itibar düşkünü bir kadındır.
---------içerik uyarısı-------
Adnan, bir bakıma Mithat Cemal'dir. Yazar, kendi düşüncelerini Adnan'a söyletir. Romanda sürekli kara tablolar çizilmesi, ümitsizlik olması dönemin özellikleriyle de ilgilidir. Romanın yazıldığı dönem, savaş yıllarıdır.
Adnan sürekli arayış içindedir. Bu yüzden sürekli başkalarıyla gönül maceralarına girer ve eşlerine sadık değildir. Bu bakımdan bir eş, bir hayat arkadaşı olarak olumsuz bir tiptir.
Romanın en önemli özelliği, sürekli olarak köşkler, konaklar, yalılar penceresinden bize tarihimizi seyrettirmesidir. Romanda sokak, neredeyse yok gibidir. Mithat Cemal, üst tabakanın gözlemini çok başarılı şekilde yapmış, yaklaşık kırk karakteri romanın geniş koridorunda yürütmeyi başarmıştır.
---------içerik uyarısı-------
"Kahramanların safında boş duran yerine baktıkça da memlekete acıyor, niçin çağrılmadığına şaşıyordu. Bu hayret gün geçtikçe haset oluyor, sonra bu haset şubelere ayrılarak istihza, tenkit, inkar oluyor; kafatasının içinde bir yığın cinayetle Adnan karanlık bir adam kesiliyor, akşam yemeklerinde prensle prensesin karşısında somurtarak oturuyordu. Ve gizli davet bir türlü gelmiyordu."
Üçüncü dönem, Mütareke Dönemi'dir. İttihat ve Terakki Dönemi'nin sona ermesiyle Adnan'ın da yıldızı söner. Bir süre saklanmak zorunda kalır. Döndüğünde ne itibarı ne zenginliği kalmıştır.
Belkıs onu terk edip Rus bir prensle evlenir. Sıkıntıya düşen Adnan'a Süheyla yardım eli uzatır. Adnan, sığınılacak bir liman olarak gördüğü Süheyla'yla evlenir.
---------içerik uyarısı-------
Romanın başkişisi Adnan saf iyi ya da saf kötü bir karakter değildir. Mithat Cemal, Üç İstanbul romanını yazma serüvenini anlatırken "Bizde şimdiye kadar yazılan romanlarda bir şeyi sevmiyordum, o da tüm vaka şahıslarının dümdüz olmalarını." der. Doğrusu romanında bu eleştirisinin hakkını da vermiştir.
Roman temsillerle dolu bir romandır. Süheyla gerçek aşkı, kadınlık gururunu, masumiyeti temsil eder. Belkıs ise yanlış Batılılaşmayı, mazisiz Türk aristokrasisini temsil eder. O, yazarın en başarılı çizdiği karakterdir belki de. Sadece Adnan'ı değil, Adnan'da yoksul halkı, kendi muhitinin kasaba kültürünü reddeden bir tiptir. Belkıs ve Süheyla bir medeniyet krizini sembolize eder.
---------içerik uyarısı-------
"Kendisinin payı olmayan zafere Adnan, eshamını almadığı şirketin kapısındaki 'Muameleci' gibi somurttu. 'Lozan'ın muahedesine de kızdı: Çünkü onu hâlâ Ankara'ya çağırmıyorlardı."
Üçüncü ve son dönemde Adnan, Ankara'ya çağrılmadığı için Milli Mücadele'ye karşı karışık duygular besler. Kâh milletin şaha kalkışına sevinir kâh bu dirilişte payı olmadığı için hasetle Ankara'yı eleştirir. Aslında yazarın roman boyunca tartıştığı meselelerden en önemlisi de halkın ve iktidarın aydınla olan ilişkileridir.
Her ne kadar üç ayrı dönemde, üç ayrı Adnan'dan bahsedilse de romanın bu tutkulu kahramanının bazı özellikleri değişmeden kalmıştır. Köksal Arvel'in deyimiyle Adnan'ın Türk olduğu şuuru içinde idealist bir vatansever oluşu bunlardan biridir. Mithat Cemal de böyle düşünüyor olmalı ki Adnan'ın cenazesinde tabutunun başına bir kalpak koymuştur. Zaten yazdığı roman dahil, bütün eşyaları Süheyla tarafından yaktırılan Adnan'dan geriye sadece bu kalpak kalır.
---------içerik uyarısı-------
Üç İstanbul; bir şehrin siluetinde bir insanın, bir insanın yüzünde bir şehrin siluetinin görülebileceğini anlatır okura. Mithat Cemal insan ruhunu ve yaşadığı çağı adeta didik didik ederek Türk romanının şaheserlerinden birini ortaya koymuştur.
Üç İstanbul bir müzik olsaydı:
Fotoğraf: mbookblog (İnstagram)
Comments
Post a Comment
Görüş ve eleştirileriniz benim için değerlidir.