Kayıtlar

Ocak, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DİLENCİLİĞİN FELSEFESİ: MİSKİNLER TEKKESİ

Resim
Miskinler Tekkesi, Türk edebiyatında o güne kadar pek karşılaşmadığımız bir başkarakter barındırıyor. Kahramanımız, dilenciliği meslek edinmiş soylu bir kişi. Roman, adını bilmediğimiz bu kişinin maceralarını anlatıyor. Reşat Nuri Güntekin'in diğer romanlarındaki sade üslubu bu romanda da devam ederken, akıcılık yönünden Miskinler Tekkesi -bana kalırsa- diğer romanlarına göre biraz eksik. Roman çok iyi başlıyor, ancak aynı tempoyla ilerlemiyor. Adeta başka bir romana dönüşüyor. Okumaya başladığımda başkarakterin hikâyesi beni içine çok çekmişti, ancak devamında roman o etkileyiciliğini kaybetti. Miskinler Tekkesi 'nin özeti kısaca şu: "Şemsettin Molla Sultan Mahmut döneminin kazaskerlerindendir. Başı büyük olduğu için Kocabaş Kazasker olarak tanınmıştır. Torunu ise konakta rahat bir yaşam sürmektedir. Onun da başı dedesininki gibi büyüktür. Yeni taşındıkları konakta komşularının kızı Mensure’ye âşık olur. Ancak II. Meşrutiyet'in ilanıyla konakları

İKİ KADIN ÖĞRETMEN: "ÇALIKUŞU" ve "ACIMAK"

Resim
  Türk edebiyatının yüz aklarından biri olan Reşat Nuri Güntekin, bir öğretmendir. Bu yüzden yazdığı birçok romanın kahramanlarını öğretmenlerden seçer. Bu romanlarda kendi deneyimlerini bize aktarır. Reşat Nuri oldukça başarılı bir romancıdır. Dili kullanmadaki ustalığı ve sadeliğiyle onun romanları su gibi akar. En ağır eleştirilerde bile üslubu yumuşaktır. Bu yönüyle diğer Milli Edebiyat sanatçılarından ayrılır. Yakup Kadri, Refik Halit gibi yazarlar eleştirilerini sert bir üslupla yapmışlardır. Hatta bu sert üslup Yakup Kadri'nin sadece eleştirilerinde değil, romanlarında bile hissedilir. Reşat Nuri Güntekin adını duyar duymaz aklımıza gelen ilk romandan bahsetmek istiyorum öncelikle: "Çalıkuşu". İlk önce tiyatro eseri olarak yazılan, daha sonra romana çevrilen bu güzide eser hâlâ günümüzde popülerliğini koruyan bir şaheserdir, denilebilir. Romanın başkahramanı Feride, her fırsatta ağaç tepelerinde dolaşan yaramaz bir kız olduğu için "Çalıkuşu&qu

BİR LANETİN ROMANI: SODOM VE GOMORE

Resim
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, klasik Türk romancıları arasında -bana göre- okuması en keyifli yazarlardan biri. Bu yüzden, Türk klasiklerini okumayı sevmeyenlere tavsiye ettiğim ilk isim Yakup Kadri'dir (Bir diğeri, Reşat Nuri). Çünkü onun romanlarına bir doğallık ve gerçekçilik hakimdir. Üstelik anlattığı konular da bir hayli sürükleyici ve en önemlisi bizden. Bizi, bize anlatan bir romancı Yakup Kadri. Sodom ve Gomore'sinde de geçmişteki "biz"i anlatıyor. Roman temelde, İngiliz işgalindeki İstanbul'da ortaya çıkan sosyal çöküntü ve ahlâkî yozlaşmayı işler. Adını da Lût kavminin çeşitli ahlaksızlıklar sonucu yozlaşıp Tanrı tarafından cezalandırılan ve lanetlenen Sodom ve Gomore kentlerinden alır. Yazar, işgal sırasındaki İstanbul'u içinde her türlü ahlaksızlıkların yaşandığı ve bir laneti hak eden bu iki kente benzetir. Öncelikle, roman bugünkü okuyucuyu hayretler içinde bırakacak detaylar taşıyor. Öyle ki romanı okurken: "Bunlar geçekten yaşan