Kayıtlar

Haziran, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SERVET-İ FÜNÛN NESLİ: MAİ VE SİYAH

Resim
  "Ah! Bî-çare hırpalanmış, ezilmiş hayat!.. Mai bir gece ile siyah bir gece arasında geçen şu nasipsiz, bahtsız ömür!.. Bir bârân-ı elmas altında oluşarak şimdi bir bârân-ı dürr-i siyahın altında gömülen o emel çiçekleri!.." Hayaller ve gerçekler... Beden ve ruhtan oluşan insanın hayatının hayal ve gerçeğin çekişmesi içinde geçmesi ne kadar da anlamlıdır. Romanların da insanı yansıtan yönleriyle bu çekişmenin içinde yer alması elbette kaçınılmazdır. Türk edebiyatına adını altın harflerle yazdırmış, en ünlü romancılarımızdan biri olan Halit Ziya, Mai ve Siyah adlı eserinde mavi hayaller ve siyah gerçeklerden bahseder.     HALİT ZİYA UŞAKLIGİL: Yazar, 1866 yılında İstanbul'da doğdu. Fatih Rüştiyesinde okurken babasının işleri bozulunca İzmir'e taşındı. Bir Katolik okulunda Fransızcasını geliştirdi. Babasından aldığı okuma aşkı ve Fransız romanların etkisiyle edebiyata ilgisi arttı.  Henüz öğrenciyken yazdığı ilk yazıları Hazine-i Evrak dergisinde yayımlandı. Memurluk

İLK TÜRK KADIN ROMANCI ve MUHADARAT

Resim
"Gerçi İslam âleminde birçok değerli, erdemli kadın yetişmiştir, fakat kadınlarımızın eğitim düzeyinin bugünkü durumuna henüz ulaşmadığı bir dönemin kız çocukları arasından Fatma Aliye Hanım gibi dönemin aydınlarını şaşırtacak derecede bilgili bir yazarın ortaya çıkıvermesi gerçekten kolayca inanılacak bir şey değildir." (Ahmet Mithat Efendi) Kadınlar... Dünyayı yaratıcılıklarıyla inşa eden kadınlar... Kadınların yaratıcılıkları hayatın her alanında sürse de yazılı eserlerde ortaya çıkışının hikâyesi henüz birkaç yüzyıllıktır. Fatma Aliye, Türk ve İslam tarihinde ilk kadın yazarımızdır. İlk kadın romancı, ilk kadın felsefeci, ilk kadın aktivist, ilk kadın çevirmen... Ahmet Mithat Efendi'nin kendisine "fâzıl ve feylesof kızım" diye hitap ettiği Fatma Aliye; aynı zamanda kadın hakları, kadın ve erkek eşitliği mevzularını  savunan ilk romancımız olma özelliğini taşır.     FATMA ALİYE HANIM: Yazar, 1862 yılında İstanbul'da doğdu. Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı

KISKANÇLIĞIN ROMANI: ZEHRA

Resim
"Düşünmek, sevginin öncüsüdür. Düşünce, olasılıkların savaş alanının köşesini bucağını gözleye gözleye ilerleyerek gerisinden gelmekte olan sevdalıya güvenli bir yol açar. Bu yürüyüşün sonu ya bir meydan savaşı ya bir dinlenmedir. Sevda savaşı pek müthiş, pek acıklıdır." Sanat yansıtıcıdır. Her sanat dalında olduğu gibi edebiyat insanı yansıtır, insan da içinde bulunduğu toplumu. Türk edebiyatı da Türk kültürünün bir yansımasıdır. Tanzimat Dönemi edebiyatı, yeni Türk toplumunun ve kültürünün oluşmasına hem katkı sağlamış hem de bu süreci yansıtmıştır. Dönemin son isimlerinden Nabizade Nazım'ın Zehra adlı romanı, yansıttığı gerçeklik açısından önemlidir.     NABİZADE NAZIM: Yazar, tarihi tam bilinmemekle beraber tahmini olarak 1864'te İstanbul'da doğdu. Beşiktaş Askeri Rüştiyesinden sonra  Mühendishane-i Berr-i Hümayun'dan topçu üsteğmeni olarak mezun oldu. Öğrenimine Genelkurmay Okulunda devam etti.  İlk yazısı 1880 yılında henüz öğrenciyken Vakit gazetesind

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI

Resim
  "Biz yine o Osmanlı, o Müslüman'ız, kâinatın kanunlarını koyan Hazret-i Hakîm-i Mutlak hiçbir şahsı, hiçbir cemiyeti, hayatı boyunca ehemmiyetli, ehemmiyetsiz bir sekteye uğramaktan masûn kılmamıştır. Tehlikesiz ve geçici bir aksiliktir. Taze baharı müjdeleyen bereketli bir kıştır. Bir maarif güneşi ile kendini gösterecektir." Altı yüz yıl boyunca üç kıtaya esenlik getirmiş, koskoca bir medeniyettir Osmanlı. Şüphesiz bu kudretin, selametin, ahlakın kalbi de İslam'dır. Ancak İbn-i Haldun'un da dediği gibi "Devletler ve medeniyetler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür." Mizancı Mehmet Murat, Osmanlı'nın kurtuluşunun her daim bâkî kalacak olan İslam'la ve eğitimle gerçekleşebileceği ümidiyle kalemini hokkaya batırmış aydınlarımızdandır. Turfanda mı Yoksa Turfa mı romanı bu hassasiyetlerle yazılmış bir romandır.     MİZANCI MEHMET MURAT: Mehmet Murat 1854'te Dağıstan'da doğdu. Küçük yaşta Arapça ve dinî dersler alan Mura

ÜST KURMACANIN ERKEN ÖRNEĞİ: MÜŞAHEDAT

Resim
"Biz ki henüz fazilet-i kadime-i medeniyesi emraz-ı maneviye-i ecnebiyye ile büsbütün tagayyür etmemiş Osmanlılarız, Avrupa romancılarının asıl, ne gibi emraza hizmetkâr olduklarını bilmediğimiz halde de romandan, romancılıktan bahsederiz." Doğu ve Batı...  Bu iki uygarlığın ezeli karşılaşmasında Tanzimat Dönemi Osmanlı aydını arada kalmış, sancılı sürecin başlangıcını bizzat yaşamıştı. Bir tarafta onurlu Doğu; bir tarafta ilerlemeci, güçlü Batı... Bu zor tercihe en çok kafa yoran aydınlardan biri olarak Ahmet Mithat, Doğu ve Batı'nın iyi yanlarını harmanlayarak bir çözüm yolu bulmaya çalışmıştır. Eserlerini bu minvalde, halkı eğitmek için kaleme almıştır. 1890 yılında yazdığı Müşahedat da bu romanlardan biridir.     AHMET MİTHAT EFENDİ: Yazar, 1844'te İstanbul'da doğdu. Orta halli bir esnaf olan babasını küçük yaşta kaybetti. Üvey ağabeyinin himayesinde eğitimine başladı. Çalışkanlığıyla Mithat Paşa'nın gözüne girdi. Paşa ona kendi adını verdi. 1869'da M

BİR KÖLENİN ÖYKÜSÜ: SERGÜZEŞT

Resim
  "Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz, eski Asya vahşetinin kullandığı ve birkaç asırdan beri insanlığın zorbalığı altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir." Ne denir ki? "Bahtım beni mıhlamış bu cüceler, bu devler ülkesine / Sığınmışım ıssız gölde bir kamış gibi küskün, sabrın gölgesine."   Böyle yorumlamış esareti Behçet Necatigil. Esaret; evsizliği, kimsesizliği, aşağılanmayı, köleliği ve tüm insanlık onurunun ayaklar altına alınmasını kapsar. İnsanlığın her döneminde türlü şekillerde görülen kölelik, günümüzde dahi isim değiştirmiş hallerine hâlâ şahit olduğumuz bir mevhum.  Tanzimat Dönemi'nde kaleme alınan Sergüzeşt , Samipaşazade Sezai'nin bu topraklarda tanık olduğu esaret ve köleliğe bir eleştirisidir.      SAMİPAŞAZADE SEZAİ: Yazar, 1859 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Osmanlı Devleti'nin ilk Maarif Nazırı Abdurrahman Sami Paşa'nın oğludur. B