Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÜÇ NESLİN ROMANI: KİRALIK KONAK

Resim
Yakup Kadri, Kiralık Konak'ta bir ailenin yıkılışını üç neslin hayatında ele alır. Konak, hem ailenin hem de Osmanlı Devleti'nin sembolüdür. Romanda kabaca Osmanlı toplumunun hızlı değişimine ayak uyduramayan bir neslin çektiği ıstırap dile getirilir.  İlk nesil, Naim Efendi'nin neslidir. Naim Efendi'nin neslinden kardeşi Selma Hanım vardır. Naim Efendi, karısının ölümünden sonra evindeki otoriteyi bir daha kuramamıştır. Halbuki Selma Hanım son derece otoriter bir kadındır ve Hakkı Celis'i o yetiştirmiştir. İkinci nesil, Naim Efendi'nin sakinlik bakımından kendisine benzeyen kızı, görgüsüz damadı Servet Bey, Servet Bey'in Ada'da oturan kardeşidir. Üçüncü nesil torunlarıdır: Servet Bey'in alafranga merakı yüzünden bir Leh mürebbiyenin yetiştirdiği Seniha, Faik ve şair Hakkı Celis'le konuşmaktan hoşlanan genç hanımlar. Bunlardan sadece Hakkı Celis, yaşadıkları çirkin hayattan kendisini ölüme atarak kurtarabilen kişidir. Romanın ilk

II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDEN SAHNELER: SİNEKLİ BAKKAL

Resim
Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal'ı, çok iyi başlayan ama bir şeyler kanıtlamak kaygısının başladığı yerde başarısını yitiren bir roman. Olayların ilk yarıdaki doğal gelişimi, çatışmaların yarattığı gerilim ve dramatik sahneler ikinci yarıda silinip giderken yerini Rabia ile Peregrini arasındaki zorlama ve yapay ilişkinin gelişimine bırakınca roman hızını ve canlılığını kaybediyor. Romanda Doğu ve Batı'nın birbirini reddeden kavramlar ve değerler topluluğu olmadığı ve bunların belirli noktalarda birleşebileceği esası üzerinde durulur. Genel olarak romandaki olaylar Sinekli Bakkal semti ile Selim Paşa'nın konağında geçer. Birbirinden ayrı ve o zamanlar çok uzak olması gereken iki sosyal tabakayı Rabia birbirine bağlar. Aynı zamanda olayların II. Abdülhamit devrinde geçmesi ve romanda bu devirdeki Jön Türklere yer verilmesi siyasi çatışmaları da yoğunlaştırır. Dediğim gibi roman çok iyi başlar. Rabia'nın dedesi, annesi ve babasının hikâyesini öğreniriz

"YENİ LİSAN"IN ÖNCÜSÜ: ÖMER SEYFETTİN

Resim
Milli Edebiyat'ın en önemli şahsiyetlerinden olan Ömer Seyfettin, Türk hikâyesi denildiğinde akla gelen ilk isimdir. O,  Maupassant tarzı denilen hikâyelerin bizdeki en mühim temsilcisidir  Genel olarak klasik hikaye biçiminde eserler kaleme almıştır. Onun hikâyeleri, konularını günlük hayatın basit olaylarından alır. Ömer Seyfettin, tezleri olan bir yazardır. Onun hikâye yazmasının asıl sebebi hayatın içine tezlerini yerleştirmek ve onların savunmasını yapmaktır. Hikâyeleri genel olarak birinci tekil şahıs ağzından yazılmıştır. Seyfettin, hiçbir şeyi ferdin özel meselesi olarak almaz. Fertleri anlatırken kalabalığı işaret eder. Ömer Seyfettin, k ısa ömrünü dolduran hikâyeleri kadar Türk dilinin sadeleşmesi ve milli kimliğin kazanılması konularında yazdıklarıyla Türk kültür ve edebiyatının başta gelen adıdır.  Yeni Lisan hareketinin öncü şahsiyeti olarak hikâyelerinde olabildiğince sade bir dil kullanmıştır. Cümleleri kısadır ve dolaşık değildir. Atasözleri ve deyimler

BİR TURAN HAYALİNİN ROMANI: GÖNÜL HANIM

Resim
Türkolojiyle ilgilenen Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Gönül Hanım adlı didaktik bir roman yazmıştır. Ruslara esir düşmüş olan üsteğmen Mehmet Tolon,   Macar Kont Bela Zichy  ve onların esir karargâhı çevresine gelenler arasından tanıştıkları Bahadır Kaplanoğlu ve kardeşi Gönül Hanım 'ın milli Kâbe saydıkları Orhun Yazıtları'na doğru yaptıkları seyahati anlatan bu kitabın asıl amacı; yazarın, ilgilendiği Orhun Yazıtları hakkındaki bilgilerini okuyucuyla paylaşmaktır.  Bu yüzden sürekli bilgi verme yarışında olan karakterler, romanda yeterince belirememiştir. Gönül Hanım romanı bir seyahat romanıdır. Ancak bu, olağan şartlarda yapılan bir gezi değildir. İki tutsak subayın, tutuldukları karargâhtan kaçarak sahte pasaportlarla birkaç ülkenin sınırını geçerek yapılan tehlikeli ve heyecanlı bir yolculuktur. Biz bu seyahati yazarın dikkatiyle takip ederiz. Zaten romanın başında ve sonunda konuşan odur. Diğer bölümlerse Mehmet Tolon'un günlükleri şeklinde devam eder. Yazar kendis

İLGİ ÇEKİCİ BİR ŞAİR: AHMET HAŞİM

Resim
            "Seyreyledim eşkâl-i hayâtı Ben havz-ı hayâlin sularında Bir aks-i mülevvendir anınçün Arzın bana ahcâr u nebâtı" Yukarıdaki şiir Ahmet Haşim'in Göl Saatleri  adlı eserinin ilk şiiridir ve onun sanat anlayışının bir özetidir aslında. Fecr-i Âtî sanat anlayışına ölümüne kadar sadık kalan tek kişi olan Ahmet Haşim'in kişiliği de şiirlerine benziyor. Bağdat'ta doğan Haşim, milliyetçilik fikirlerinin hâkim olduğu bir devirde yaşamasına rağmen kendi içine ve sanat âlemine çekilmiştir. Realitenin dışına çıkmak arzusu, Türk edebiyatında yüzyıllardan beri işlenilmiş bir temdir. Haşim'in, tesiri altında kaldığı Servet-i Fünûncular da realiteden kaçarak hayal âlemine sığınmak özlemini dile getirmişlerdir. Yine Haşim'in etkilendiği Batılı sembolistler de görünen âlemin ötesinde görünmeyen bir âlemin varlığına inanıyorlar ve ona karşı hasret duyuyorlardı. İşte Ahmet Haşim, şiirlerinde hep hayal âlemlerini anlatır, o hayal âlemine ulaşama

İLGİNÇ FİKİRLERİYLE HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR

Resim
"Ben her eserimde kari'lerimi (okuyucularımı)  avamî şathiyyat (eğlenceli fıkralar) arasında yüksek bir felsefeye doğru çekmeye uğraştım!" Roman yazma amacını böyle tanımlıyor Hüseyin Rahmi. Onun yüzlerce romanı var. Bu romanlarda dile getirdiği "yüksek felsefe"yi kısaca açıklamak gerekirse denilebilir ki Hüseyin Rahmi halkın geleneksel inançlara, yerleşmiş düşüncelere, göreneklere ve dine dayalı zihniyeti yerine Batı'nın akla, bilime dayalı pozitivist zihniyetini yerleştirmeye çalışmıştır. Hüseyin Rahmi'yi anlayabilmek için onun bütün eserlerini okumak lazımdır ve ben hepsini okumadığım için onun hakkında sadece araştırmalarıma dayanarak bir şeyler söyleyebilirim. Onun dışında bu yazımda Hüseyin Rahmi'den okuduğum iki farklı romanı inceleyeceğim: Gulyabani ve Namuslu Kokotlar. Öncelikle şunu söyleyebilirim ki Hüseyin Rahmi'nin oldukça ilginç düşünceleri var ve o, bu düşüncelerini romanlarında göstermek, bunları halka öğretmek

EŞSİZ BİR AŞK HİKÂYESİ: EYLÜL

Resim
Belki biraz iddialı olacak ama, Türk edebiyatında aşkı en iyi anlatan roman Eylül'dür. Mehmet Rauf'un oldukça şairâne bir dili var. Bu dil, teması aşk olan bu romana oldukça yakışmış. Romanda Aşk-ı Memnu benzeri bir aşk üçgeni görmekteyiz. Ancak karakterler ve karakterlerin davranışları Aşk-ı Memnu'dan oldukça farklı. Konuyu herkes biliyordur, Suat ve Süreyya evlidir ve birbirlerine sadakatle bağlıdırlar. Süreyya'nın arkadaşı Necip 'in Suat'a âşık olması ve Suat'ın da ondan etkilenmesiyle olaylar gelişir. Oldukça klişe görünen bu konu, Mehmet Rauf'un ellerinde bir efsaneye dönüşür. Aileleri ile birlikte bir köşkte yaşayan Suat ve Süreyya Boğaz'dan bir yalı kiralar. Boğaz'daki yalı Suat'la Süreyya'nın sığındıkları bir adadır. Bu ada Servet-i Fünuncuların, mutluluğun bulunduğunu umdukları hayal ülkesine benzetilebilir. Hatta köşk hakikati, yalı hayali temsil ediyor, diyebiliriz. "Mai ve Siyah"taki renkler bu romana d

EDEBİYAT-I CEDİDE NESLİ: MAİ VE SİYAH

Resim
Halit Ziya Uşaklıgil'in "Mai ve Siyah" adlı eseri Türk romancılığının zirvelerindendir. Batılı anlamda ilk realist roman olarak bilinen Mai ve Siyah, gerçekten de kendisinden önce yazılan romanlardan teknik olarak çok daha üstündür. Tanpınar'ın ifadesi ile bu roman bir neslin romanıdır. Eserin başkahramanı Ahmet Cemil , tam bir Servet-i Fünun adamıdır. Servet-i Fünuncular gibi hayallere sığınıp gerçeklerden kaçar. Şiir anlayışı da tıpkı Servet-i Fünun neslinin şiir anlayışıdır. O, bu anlayışa uygun bir kitap yazmayı hayal eder. Hikâye her ne kadar hayal ve hakikat arasındaki çatışma üzerine kurulmuş gibiyse de eserde bütün sosyal hayat verilmiştir. Şair tabiatlı Ahmet Cemil'in Bâb-ı Âlî'de yaşadıkları, dönemin gazeteci-edebiyatçı ilişkilerinden, edebiyat tartışmalarından birçok çizgi taşır ve Servet-i Fünun edebiyatının güzellik anlayışını verir. Ahmet Cemil, kendisine mutluluk veren her şeyi, zihninde, hayalinde hazırlayan ve bunlar gerçeğe uymadığı ve

CENAP ŞAHABETTİN VE "TİRYAKİ SÖZLERİ"

Resim
Aslında bir şair olan Cenap Şahabettin'in "Tiryaki Sözleri" adlı eserini almak için bir kitapçıya girdiğimde eseri çocuk edebiyatı bölümünde bulabileceğimi söylediler. Şaşırdım. Çünkü bu eser, sadece çocukların okuması gereken bir kitap değil. Cenap Şahabettin, eserinde topladığı sözlerle özellikle yetişkinleri düşünmeye davet ediyor. İşte o meşhur sözlerden beni en çok etkileyenler şunlar: "'Şiir sevmem.' diyen şiirden anlamadığını itiraf etmiş olur." "Yüksek tepelerde hem yılana hem kuşa rastlayabilirsin; fakat biri sürünerek biri uçarak gelmiştir." "Bir yaştan sonra geleceğin adı 'ömrün sonu' oluyor." "Çok bilen gibi bilmeyen de affa yatkındır, yarım bilgilerden korkarım." "Yükü çeken mandanın ses çıkarmayıp da kağnının inlemesi gariptir." "Hayat hiç şüphe yok ki komedidir, fakat içinde çoğumuz ağlarız." "Adalet daima kuvvetin taraftarı ve koruyucusudur." &quo

BİHRUZ BEY'İN MACERALARI: ARABA SEVDASI

Resim
Tanzimat Edebiyatı olarak bilinen edebî dönemde ilk olma niteliğinde yüzlerce roman yazılmıştır. (Sadece Ahmet Mithat Efendi'nin bile yüzden fazla romanı vardır.) Ancak benim okuduklarım arasında, rahatlıkla söyleyebilirim ki, en eğlencelisi Araba Sevdası'dır. Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılan eserin konusu, diğer Tanzimat romanlarından farklı değil. Ancak onun üslubu, denediği yeni teknikler, realizme yaklaşması gibi etkenler Araba Sevdası'nı kendisinden önce yazılan eserlerden ayırır. Eser; yetersiz eğitimine rağmen kibirli ve bilgiç, gerçeği algılayamayan, gösteriş meraklısı, Batı taklitçisi  Bihruz Bey 'in aşkını anlatır. Bihruz Bey üç şeye meraklıdır: Araba kullanmak, alafranga beylerin hepsinden daha süslü gezmek, herkesle Fransızca konuşmak. O, şıklık uğruna kışın üşüyeceği, kışın yanacağı kıyafetler giyer. Çevresindekilerle yarı Türkçe yarı Fransızca konuşmaya çalışırken kendini komik durumlara düşürür. Bihruz Bey, hayallerde yaşar. Çevresin

MODERN TİYATROYA GEÇİŞ: ŞAİR EVLENMESİ

Resim
Hepimiz "Şair Evlenmesi"ni duymuşuzdur. Edebiyat derslerinde bu eser bize "ilk tiyatro eseri" olarak tanıtılır. Ancak nedir bu "Şair Evlenmesi", ne anlatır? Öncelikle, bu eser oldukça eğlenceli bir töre komedisi. Yazarı Şinasi, Batılı anlamda bir tiyatro yazmak istemiş, ancak içine bizden bir şeyler katmayı da ihmal etmemiş. Macar Türkolog Ignazc Kunos, bu eser hakkında şunları söylüyor: "...Türklerin tiyatro oyunu yoktur. Türk yazarları Karagöz'le orta oyununu dikkat nazarına almayıp büsbütün alafranga piyesleri yayımladılar. Yalnız rahmetli Şinasi Efendi, Şair Evlenmesi adlı bir komedisinde milli bir oyunun nasıl olacağını, büyük bir bilgi ile gösterdi. Şinasi Efendi'nin piyesinde halkın Türk tipleri meydana çıktı, halkın dili ile söylendi, halk deyimleri işitildi, halk âdetleri görüldü..." Kunos, bu sözleriyle eserin önemini özetliyor aslında. Şair Evlenmesi, Batılı anlamda ilk tiyatro eseri sayılsa da bir yandan milli olma

XVI. YÜZYIL KAHRAMANI: CEZMİ

Resim
Tarihî roman alanında yazılmış ilk roman olarak kabul edilen Cezmi, konusunu II. Selim devrinde başlayıp aralıklarla yarım yüzyıl devam eden Osmanlı - İran savaşlarından alır. Eserin girişinde 16. yüzyıl hakkında genel bir bilgi verilir. Bu, Namık Kemâl'in eğitici yönüyle alakalıdır. Ayrıca Namık Kemâl'in hemen hemen birçok eserinde "tarih"ten esinlenmesi, etkisi altında olduğu "romantizm" akımıyla ilgilidir. Romanın başlangıcındaki bilgi kısmının, romanın akışıyla bir ilgisi yoktur. Bu kısımda ilgimi çeken bazı bilgiler şunlar oldu: "...Her şey bir yana, 15. yüzyılda Kristof Kolomb (Kolomb, Latin dillerinde güvercin anlamına gelir.) isimli meşhur kâşif, Nuh'un gemisinden karayı bulmaya giden güvercin gibi, ağır tenkitlere kulak asmayarak Amerika'yı keşfetmiştir.. ." "...İran'ın o zamanki hükümetine hem maddi hem de manen 'körler dünyası' dense yerindedir..." "...Çaldıran'a giderken yeniçe