EŞSİZ BİR AŞK HİKÂYESİ: EYLÜL


Belki biraz iddialı olacak ama, Türk edebiyatında aşkı en iyi anlatan roman Eylül'dür. Mehmet Rauf'un oldukça şairâne bir dili var. Bu dil, teması aşk olan bu romana oldukça yakışmış.

Romanda Aşk-ı Memnu benzeri bir aşk üçgeni görmekteyiz. Ancak karakterler ve karakterlerin davranışları Aşk-ı Memnu'dan oldukça farklı. Konuyu herkes biliyordur, Suat ve Süreyya evlidir ve birbirlerine sadakatle bağlıdırlar. Süreyya'nın arkadaşı Necip'in Suat'a âşık olması ve Suat'ın da ondan etkilenmesiyle olaylar gelişir. Oldukça klişe görünen bu konu, Mehmet Rauf'un ellerinde bir efsaneye dönüşür.

Aileleri ile birlikte bir köşkte yaşayan Suat ve Süreyya Boğaz'dan bir yalı kiralar. Boğaz'daki yalı Suat'la Süreyya'nın sığındıkları bir adadır. Bu ada Servet-i Fünuncuların, mutluluğun bulunduğunu umdukları hayal ülkesine benzetilebilir. Hatta köşk hakikati, yalı hayali temsil ediyor, diyebiliriz. "Mai ve Siyah"taki renkler bu romana da hakimdir: Yalı mavi, köşk siyahtır.

Romanın karakterlerinden Suat çok düşünceli, saygılı, nazik ve mesafelidir. Kocasını sever ve ona bağlıdır. Süreyya ise yine karısını sevmek ile birlikte Suat'ın inceliği onda yoktur. O, karısının duygularını fark etmez, onun zevklerini paylaşmaz. Üstelik biraz da bencildir. Sandalına atlayıp balığa çıktığında Suat'ın yalnızlığını düşünmez.

Necip ise dönemin Beyoğlu'sunda  günübirlik eğlenen, aradığı aşkı bulamamış, ince ruhlu bir kişidir. Aslında o Servet-i Fünun erkeğini temsil eder.  Kadınlara güveni yoktur ve kadınların sadakatine her zaman şüphe ile bakar. Bu yüzden de hiç evlenmemiştir, evlenmeyi de düşünmez.

Yalıya sürekli gidip gelen Necip ile Suat arasında ortak bir zevk olan musiki onları birleştirir. Yalıda çoğunlukla baş başa kaldıkları zamanlarda Suat ister istemez Necip'le kocasını kıyaslamaya başlar. Gitgide Necip'in arkadaşlığını vazgeçilmez bulur. Necip ise yakından tanıdıkça daha önce tanıdığı kadınların hiçbirine benzemeyen Suat'a âşık olur.

Ancak bu aşk öylesine bayağı bir aşk değildir Necip gibi, Suat da duygularının gelgitinde yaşarken sevgileri derinleşir ve içten yaşanır. Dile gelmez. Zaten romandaki aşkı,  Aşk-ı Memnu'daki aşktan ayıran en önemli durum budur.

Necip Suat âşık olmuştur; çünkü Suat kocasına bağlı, ona asla ihanet etmeyecek bir kadındır. Halbuki Suat, Necip'e âşık olarak bir nevi kocasına ihanet eder. Necip de bu konuda bir çıkmaza girer. "Demek ki bütün kadınlar aynı." diye düşündüğü de olur. Ancak Suat'a olan aşkı oldukça büyüktür, onu sevmekten vazgeçemez.

Suat da Necip de kendilerinin mutluluğu için Süreyya'yı mutsuzluğa atmayı düşünmezler. Aşklarının imkansızlığı ile Necip yataklara bile düşer. Bu hastalıktan sonra sevgilerini birbirlerine itiraf ederler. Önce kendi içlerinde başlamış olan tereddütler, tezatlar artık birbirlerine karşı da görülür. Duygularını ifşa edecek bakışlarını, sözlerini Süreyya'dan gizlerler. İkisinde de bir içten konuşma başlar.

Onların aşkları ve yaşadıkları oldukça kendileri için oldukça yorucu, boğucu, bunaltıcıdır. Aynı şekilde romanda da bu hava sezilir. Mehmet Rauf, bunu bilerek mi yapmıştır? Sanmıyorum.

Romanın sonlarında Necip ve Suat'ın arasında aşklarını birbirlerine haykırdıkları bir konuşma geçer. Bu bölüm romanın doruk noktasıdır ve oldukça güzeldir. Süreyya'ya ihanet etmemeye söz verirler, aşklarını birbirlerine dokunmadan masumca yaşayacaklardır. Yine bu bölümde Necip Suat'ı gözlerinden öper İşte bu öpücük, bu ilk dokunuş bu aşkın ileride masumiyetini kaybedeceğini göstergesidir adeta.

Romanın başlarında sobayı birlikte yakan Suat ve Necip eserin sonunda yangında ölürler. İki sevgilinin  yangında ölmeleri bir bakıma onların aşklarının doruğa ermesidir. Onlar bu aşkı her türlü kirlenmeden uzak yaşamışlardır. Bu zirveye ulaştıktan sonra onu aynı noktada tutmak imkansızdır Bundan dolayı yangın onlar için kurtarıcıdır. Mehmet Rauf, bu aşkın kirlenmesini istemediği için iki sevgiliyi yangında öldürmüştür.

Üzerinde biraz kafa yorulduğunda çok fazla detayla karşılaşılabilir. Düşündükçe tekrar tekrar okuma isteği bırakıyor bende. Herkesin okuyabileceği, okumayı kaldırabileceği bir roman değil, evet. Ama kitap okumayı bilen insanlar için Eylül, eşsiz bir lezzet !

YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:

İnci Enginün - Tanzimattan Cumhuriyet'e Yeni Türk Edebiyatı


Yorumlar

  1. Mükemmel bir inceleme olmuş. Bu kitabı okuduğumda ben de çok sevmiştim, bunları düşünmüştüm ama tabii bu şekilde kelimelere dökememiştim düşüncelerimi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Eylül'den herkes bu tadı alamaz, bence çok iyi bir okuyucusunuz. :)

      Sil
  2. Mehmet Rauf un yazdığı mükemmel bir kitap . Bu kitabın üzerinde durduğun için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Görüş ve eleştirileriniz benim için değerlidir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI