EDEBİYAT-I CEDİDE NESLİ: MAİ VE SİYAH


Halit Ziya Uşaklıgil'in "Mai ve Siyah" adlı eseri Türk romancılığının zirvelerindendir. Batılı anlamda ilk realist roman olarak bilinen Mai ve Siyah, gerçekten de kendisinden önce yazılan romanlardan teknik olarak çok daha üstündür.

Tanpınar'ın ifadesi ile bu roman bir neslin romanıdır. Eserin başkahramanı Ahmet Cemil, tam bir Servet-i Fünun adamıdır. Servet-i Fünuncular gibi hayallere sığınıp gerçeklerden kaçar. Şiir anlayışı da tıpkı Servet-i Fünun neslinin şiir anlayışıdır. O, bu anlayışa uygun bir kitap yazmayı hayal eder.

Hikâye her ne kadar hayal ve hakikat arasındaki çatışma üzerine kurulmuş gibiyse de eserde bütün sosyal hayat verilmiştir. Şair tabiatlı Ahmet Cemil'in Bâb-ı Âlî'de yaşadıkları, dönemin gazeteci-edebiyatçı ilişkilerinden, edebiyat tartışmalarından birçok çizgi taşır ve Servet-i Fünun edebiyatının güzellik anlayışını verir.

Ahmet Cemil, kendisine mutluluk veren her şeyi, zihninde, hayalinde hazırlayan ve bunlar gerçeğe uymadığı veya bir engelle karşılaştığında kendisine acıyan, çevresini suçlayan biridir. Bu yönüyle Recaizade Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı eserinde canlandırdığı Bihruz karakterine benzetilebilir. Ancak Araba Sevdası'nda gülünçlük hakimdir. Mai ve Siyah'taysa acı ve keder vardır. Bu da Servet-i Fünun'un edebiyat anlayışıyla örtüşür.

Ahmet Cemil, bir şiir kitabı yazmak istemektedir. Ancak onun şiiri, Raci tarafından eleştirilir. Raci, Ahmet Cemil'in şiir dilini "Bunlar öyle şişkin fakat öyle boş sözler ki..." diyerek aşağılar. Halit Ziya'nın yarattığı Raci karakteri gerçek hayatta eski şiir anlayışını savunan Muallim Naci'yi andırır. (İsim benzerliğine de dikkat.) Bu eleştirilerden sonra Ahmet Cemil, şiirlerini yok eder.

Ahmet Cemil'in aşk konusunda da yüzü gülmemektedir. Arkadaşı olan Hüseyin Nazmi'nin kız kardeşi Lamia'ya âşık olur. Onun da kendisini sevdiğini hayal eder durur, ancak hakikat başkadır. Lamia başkasıyla evlenir. Bu konuda da Ahmet Cemil'in hayalleri, gerçeklere yenilmiştir. Maî bir şekilde başlayan roman siyah bir gecede son bulur. Burada "maî" hayali, "siyah" gerçeği temsil eder.

Ahmet Cemil, hayallere sığınan ancak gerçeklerle sürüklenen bir insandır. Sadece babasının ölümünden sonra çalışmaya ve romanın sonunda Arabistan'a gitmeye karar verdiğinde harekete geçebilmiştir. Bu insan anlayışı Tanzimat'tan sonraki yazarların geliştirdikleri insan anlayışıyla zıttır.

Eserin dili oldukça şairânedir. Halit Ziya, kelimelerin belli duygular taşıdığını iddia eder:

"Bahr-i huruşan (coşkun deniz) ya da bahr-i pür huruş (coşkulu deniz)... Sanki bahir kelimesi de o sıfatla beraber taşıyor, şişiyor değil mi? Bununla beraber derya-yı sâkin (sâkin deniz) derim. Çünkü derya kelimesi de sâkin, onda bir sessizlik var ki sıfatı, sıfatın anlamından çok açıklıyor."

YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:

İnci Enginün - Tanzimat'tan Cumhuriyete Yeni Türk Edebiyatı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI