Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÇOK SATAN (!): KÜRK MANTOLU MADONNA

Resim
  Bazı yazarlar mücadele için doğmuş gibidir. Onların eserleri kendinden sonrakilere emsal teşkil etsin diye daha yüce bir kalem tarafından yazılmış gibidir adeta. Yazdıkları ve yaşamıyla, ne eksik ne fazla, bir Türk gerçeğini ortaya koyan Sabahattin Ali de işte bu yazarlardandı. "Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. Benim de Raif Efendi'yi daha yakından tanımam sadece bir tesadüf eseridir."      SABAHATTİN ALİ: 25 Şubat 1907'de Gümülcine'de doğdu. İstanbul İlköğretmen Okulunu bitirdi. Yozgat'ta bir yıl öğretmenlikten sonra 1928 yılında Milli Eğitim Bakanlığınca Almanya'ya gönderildi. 1930'da döndükten sonra çeşitli illerde Almanca öğretmenliği yaptı. 1932 yılında Konya'da bulunduğu sırada bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklandı. Bir yıla mahkum

ÜÇ DÖNEM, TEK ŞEHİR: ÜÇ İSTANBUL

Resim
Bir şehrin karakterini bir sokağında, bir cemiyetinde, tek bir insanda görmek mümkündür. Çünkü şehirlerin ruhu, ne sadece iklimi ne de coğrafî varlığıyla; içinde yaşayan her bir bireyin nefesiyle oluşur. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul ise sadece kendi sınırlarının değil tüm vatanın rengi, kokusudur. Mithat Cemal Kuntay'ın Üç İstanbul 'u bir insanın hayatı üzerinden bir şehrin, oradan da tüm yurdun hikâyesini anlatır. "Tarihin masalsılaşması ne kadar güzeldir: Adnan şimdi demir kaşlı yeniçerilerle altı yüz yılın rüyasında yürüyordu. Yürüdü, yürüdü; harbili tüfeklerin orman karanlığında, terli başı serin ve uyuşuk; tarihe basan ayakları etrafa gölge saçarak yürüdü, kendi vücudunun karanlığında kayboldu."     MİTHAT CEMAL KUNTAY: Yazar, 1885'te İstanbul'da doğdu. Hukuk fakültesinden mezun oldu. Erken yaşta ölen babasının ardından ailesini geçindirebilmek için gazetecilik, özel öğretmenlik ve avukatlık yaptı. Bu sırada ilk şiirleri ve yazıları

II. ABDÜLHAMİT VE MEŞRUTİYET İSTANBUL'U: SİNEKLİ BAKKAL

Resim
  "Manevi kuvvetlere derunî teslimiyetin hilkatte en nafiz bir kudret olmadığını kim iddia edebilir?" XX. yüzyılın ilk çeyreği, vatan sevgisini imanından ayırmayan Türk milletinin zorlu zamanlarından biriydi. Bu dönemin İstanbul'undan bir kesit sunan Sinekli Bakkal , kahraman bir kadının, vatanını imanla seven bir savaşçının, Halide Edip Adıvar'ın romanıdır.     HALİDE EDİP ADIVAR: Milli Mücadele kahramanlığının sembollerinden olan Halide Edip, İstanbul'un halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmalarıyla zihinlerde yer etmiş, usta bir hatipti. Kurtuluş Savaşı'nda cephede görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştı. Yazdığı yirmi bir roman, dört hikâye kitabı, iki tiyatro eseri ve çeşitli incelemeleriyle Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri Türk edebiyatının en çok eser veren yazarlarındandı. 1926 yılından itibaren yurt dışında yaşadığı on dört sene boyunca verdiği konferanslar ve İngilizce kaleme al

BİR PROPAGANDA MI? - YEŞİL GECE

Resim
"Eski bir taş köprü ile dere geçildikten sonra fakir mahallelere giriliyor ve sefalet bütün dehşeti ve çirkinliğiyle başlıyordu. Ortalarından akan çirkef sularında yarı çıplak çocuklarla çamurlu köpekler oynayan eğri büğrü sokaklar... Tezekle çamurdan yapılmış yarı yarıya toprağa gömülü penceresiz kulübeler..." Tanzimat'tan Cumhuriyet'e kadar olan savaşların birebir muhatabı Anadolu'nun sıradan halkıydı. Bu sessiz çoğunluk kendisine dayatılmaya çalışılan tüm ideolojilerden bağımsız olarak düşmana karşı göğsünü siper etmiş, vatanını canı pahasına savunmuştu. Reşat Nuri Güntekin'in halkın bu kahramanlığını göz ardı ettiği tartışmalarına yol açan Yeşil Gece;   Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet'in ilk yılları ve yenileşme hareketlerini anlatır.     REŞAT NURİ GÜNTEKİN Yazar 1889'da İstanbul'da doğdu. Çocukluğu, askeri doktor olan babasıyla Anadolu'yu şehir şehir dolaşmakla geçti. İstanbul'da Saint Joseph Lisesi, sonra da Darülfünun Edebiyat bölümünde

UNUT(TUR)ULMUŞ BİR ROMAN: ZANİYELER

Resim
"Bu gece nâzırlarından tulumbacılarına kadar bütün İstanbul burada, operetin bir kubbesi altında toplanmıştı. Mideler tok ve gözler yeni içilmiş içki kadehleriyle baygın ve hazla doluydu. Oysa düşünüyordum ki şu dakikada, alkışların operet kubbesinde uzun uzun çınladığı şu dakikada Irak'ta, Erzurum'da, Galiçya'da kaç bin asker, kaç bin genç yaralanıyor, ölüyordu. Ölüyordu, namsız ve nişansız bir ölümle, inlemeksizin, hatta feryat ve şikayet etmeksizin..." 1900'lü yılların başları; Balkan Savaşları'nın, I. Dünya Savaşı'nın getirdiği siyasi ve ekonomik sıkıntılar bir yana, Batılılaşma sorununun etkisiyle ahlaki değerlerin hızla çöktüğü yıllardı. Bu sancılı dönemin roman yazarları çoğunlukla ahlaki çöküşe odaklanmışlardı.  Bir devrin hikâyesi, tarih kitaplarından çok romanlarda gizlidir. Salahattin Enis'in Zaniyeler romanı, I. Dünya Savaşı yıllarının cephe gerisindeki İstanbul'undan, ahlaksızlıklardan  bir kadının günlüğü üzerinden kesitler sunar

ÜÇ NESLİN ROMANI: KİRALIK KONAK

Resim
"Sonra redingot devri geldi ve redingotu içinden yarı uşak, yarı kapıkulu, riyakâr, adi bir nesil türedi. Bunların elinde İstanbul'da konak hayatı birdenbire köşk hayatına intikal ediverdi. Ne yaşayışın, ne düşünüşün, ne giyinişin üslubu kaldı; her şey gelenek dışına çıktı; her beyni tatsız ve soysuz bir Arnuvo ve bir Rokoko merakı sardı; binalarımız, eşyalarımız, elbiselerimiz gibi ahlakımız, terbiyemiz de rokokolaştı." Tanzimat rüzgârının esintisi II. Meşrutiyet sonrasında yeni bir neslin türemesine yol açmıştı. Gelenekten kopmuş, köksüz, taklitçi, kafası karışık, adeta evini kaybetmiş bir nesil... Çöken bir imparatorluk ve bu enkazın altındaki insanlar... Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak romanında bu evsizliğin hikâyesini anlatıyor.      YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU: 1889'da Kahire'de doğan Yakup Kadri, ilk öğrenimine ailesiyle birlikte altı yaşındayken gittiği Manisa'da başladı. 1903'te İzmir İdadisine girdi. Ömer Seyfettin, Şahabettin Süleyman ve

TÜRKÇE GOTİK-KORKU ROMANI ÖRNEĞİ: KARA KİTAP

Resim
"İşte o gizli musibet beni açık bir surette her türlü zevkten, hatta en basitlerinden bile mahrum ediyor. Mesela bugün şu rüzgârın önünde sürüklenen sarı yapraklar gibi hırpalanmak, koşmak istiyorum." Yaşam ve ölüm tezadı, insanlığın kadim meselelerinden biridir. Ölüm, bir bilinmeyen olarak hem merakımızı cezbeder hem de bize korku verir. Bu sebeple edebiyatımızda da en çok işlenen temalardandır. Ahmet Haşim'in: "Korku ve dehşeti ruhunda taşıdığı için korkuyu okuruna hissettiriyor." dediği Suat Derviş; ilk kitabı Kara Kitap 'la ölümü ve hayatı hasta bir kız üzerinden sorgular.     SUAT DERVİŞ: Yazar, 1903 yılında, İstanbul'da varlıklı bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunda evde özel eğitim görüp Fransızca ve Almanca öğrendi. Kadıköy Numune Rüştiyesinde, ardından Bilgi Yurdunda eğitim gördü. İlk şiirini 1918'de komşusu Nazım Hikmet, Alemdar gazetesine gönderip yayımlattı.  İlk romanı Kara Kitap , 1921 yılında basıldığında büyü

ALAFRANGA ZÜPPE TİPİ: ŞIPSEVDİ

Resim
"Ah, kırk yıllık Yani , olur mu  Kâni  ?.. Ah, ah! Zamane başka! Allah rahmet eylesin hanım ninem bunları vaktiyle bize söylerdi. Kıyâmet alâmetlerini hep sayıp dökerdi... Binâ ile zinâ çoğalacak, katırlar doğuracak derdi. Hep dedikleri şimdi olmuyor mu?" Türkiye'nin Batılılaşma serüveni dönem insanlarını acıklı olduğu kadar gülünç durumlara da itmişti. Yeniliklerin ve değişen hayat anlayışlarının herkese eşit zamanda tesir etmesi elbette mümkün değildi. Dolayısıyla toplumun her tabakasından insanı farklı farklı etkileyen bu süreç, trajikomik haller de ortaya çıkarmıştı. Hüseyin Rahmi Gürpınar, mizahi yönü kuvvetli romanlarıyla bir dönem okuması yapmamıza fırsat sunar. Şıpsevdi romanı da bu romanlardan biridir.     HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR: Hüseyin Rahmi, 1864 yılında, İstanbul'da doğdu. Hünkâr yaveri Mehmet Sait Paşa'nın oğlu olan Hüseyin Rahmi; Yakup Ağa Mektebi, Mahmudiye Rüştiyesi ve İdadide okudu. Mekteb-i Mülkiyeye devam ederken ciddi bir hastalık geçiren yaz