II. ABDÜLHAMİT VE MEŞRUTİYET İSTANBUL'U: SİNEKLİ BAKKAL



 "Manevi kuvvetlere derunî teslimiyetin hilkatte en nafiz bir kudret olmadığını kim iddia edebilir?"


XX. yüzyılın ilk çeyreği, vatan sevgisini imanından ayırmayan Türk milletinin zorlu zamanlarından biriydi. Bu dönemin İstanbul'undan bir kesit sunan Sinekli Bakkal, kahraman bir kadının, vatanını imanla seven bir savaşçının, Halide Edip Adıvar'ın romanıdır.


    HALİDE EDİP ADIVAR:

Milli Mücadele kahramanlığının sembollerinden olan Halide Edip, İstanbul'un halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmalarıyla zihinlerde yer etmiş, usta bir hatipti. Kurtuluş Savaşı'nda cephede görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştı. Yazdığı yirmi bir roman, dört hikâye kitabı, iki tiyatro eseri ve çeşitli incelemeleriyle Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri Türk edebiyatının en çok eser veren yazarlarındandı. 1926 yılından itibaren yurt dışında yaşadığı on dört sene boyunca verdiği konferanslar ve İngilizce kaleme aldığı eserle sayesinde zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı olmuştu. 

İstanbul Üniversitesinde edebiyat profesörü olan Halide Edip, İngiliz Filoloji Kürsüsü başkanlığı yapmış bir akademisyen, 1950'de girdiği Türkiye Büyük Millet Meclisinde ise milletvekilliği yapmış bir siyasetçiydi. Adıvar, 9 Ocak 1964'te, 81 yaşında, İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.


    SİNEKLİ BAKKAL:


---------içerik uyarısı--------

"Burası dünyanın herhangi yerindeki bir fukara mahallesinden çok farklı değildir. Bir geçitten ziyade toplantı yeri: Mahalleli orada muhabbet eder, konuşur, kavga eder, eğlenir. Hayatın orada geçmeyecek bir safhası yok gibidir."


Abdülhamit Han Devri'dir. Sinekli Bakkal mahallesinin imamının muhafazakar kızı Emine, orta oyunlarında zenne rolünü  oynadığı için "Kız Tevfik" diye anılan bir Karagözcüye âşık olur. Tevfik'e ölen dayısından miras olarak bir bakkal dükkanı kalınca Emine babasını karşısına alarak Tevfik'e kaçar ve evlenirler. 

İki yılın mutluluğunun ardında Tevfik'in gizlice Karagöz oynatmaya başlaması, bakkalın sorumluluğunun Emine'nin üzerine kalması, Tevfik'e bakkal çırağı gibi emirler yağdırması üzerine araları bozulur. Bir gün Tevfik'in kendisini taklit ettiğini duyan Emine babasının evine döner ve Tevfik'ten boşanır. Hamile olduğunu fark etmesine rağmen geri dönmez. 

Tevfik bu arada "Bakkal Çırağı" adlı bir oyun sahneye koyar. Emine'nin babasının Tevfik'i "Din elden gidiyor!" diye padişaha jurnallemesi üzerine Tevfik Gelibolu'ya sürülür. 

---------içerik uyarısı--------


Sinekli Bakkal, Halide Edip'in romancılığında ileri bir adım olarak görülür. Daha önceleri şahsi meseleleri anlatırken Sinekli Bakkal'da siyasi düşüncelere ve toplumsal sorunlara odaklanmıştır. Abdülhamit Dönemi'nin haksızlıklarına karşı hareketlenen Jön Türkleri ve bu sıradan hayata karşı en onurlu duruşu sergileyen sıradan insanları anlatır. Halide Edip Sinekli Bakkal'ı önce Londra'da, İngilizce olarak "Soytarı ve Kızı" ismiyle kaleme almış, bir yıl sonra Türkçesini yayımlatmıştır.


---------içerik uyarısı--------

"Etrafını sevmek, etrafını düşünmek, bu, Dede'nin bilerek, Tevfik'in bilmeyerek ona öğrettiği tek hakikatti."


Emine, Tevfik'ten ayrıldıktan sonra Rabia adını verdiği kızını dünyaya getirir. İmam dedesi tarafından evde eğitilen Rabia, 11 yaşına geldiğinde İstanbul'un en genç hafızı olarak para karşılığı Kur'an ve Mevlit okumaya başlar. Bir gün Valide Sultan Camii'nde mukabele okurken Selim Paşa'nın eşi Sabiha Hanım tarafından Selim Paşa Konağı'na davet edilen Rabia, farklı bir dünyayla tanışır.

Selim Paşa Abdülhamit'e sadakatle bağlı, dönemin en acımasız zaptiye nâzırıdır. Rabia'nın sesinin güzelliğini keşfeder ve onun Vehbi Dede'den musiki, Arapça ve Farsça dersleri almasını sağlar. Rabia'nın gitgide musikiye ilgisi artar ve Kur'an'ı ihmal etmeye başlar. 

Selim Paşa'nın kendisinin tam zıddı düşüncelere sahip Jön Türk oğlu Hilmi, Rabia'yı İtalyan müzisyen Peregrini'yle tanıştırır. Bu sırada sürgünden dönüş olan babası Tevfik'i bakkal dükkanında bulup tanışan Rabia, annesinin karşı çıkışlarına rağmen babasıyla yaşamaya başlar. 

---------içerik uyarısı--------


Berna Moran'a göre Sinekli Bakkal mahallesi, gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk sınıfını, Hilmi ve çevresi devrimci aydınları, saray çevresi ise yozlaşmış yönetici sınıfını temsil eder. Halide Edip'in asıl meselesi her türlü zorbalığa karşı halkın yanında olmak ve hem Abdülhamit'in hem de Jön Türklerin şiddetine karşı çıkmaktır. Yazar tüm bunların karşısına tasavvufi irfanın temsili olarak Derviş Vehbi Dede'yi koyar. Tasavvufi irfanın insanı güzel ahlakla donatacağına ve her şeyin ancak insanî değerlerle kurtulacağına inanır. 


---------içerik uyarısı--------

"Evet, Türk ülkesinde, bilhassa padişahlar hüküm sürdüğü günlerde ruhların zincirini ancak Mevlana Celalettin-i Rumi gibi kudretler kırabilir."


Rabia, yetişkinliğe erişmesiyle etrafındaki erkeklerin ilgisini çekmeye başlar ve evlilik teklifleri alır. Ancak onun gönlü Peregrini'dedir. Peregrini'nin dinsiz oluşu onunla evlenmesine mânidir. 

Rabia bunlarla boğuşurken annesinin ölüm haberini alır. Dedesi ise babası Tevfik'i ve Hilmi'yi saraya jurnaller ve ikisi de sürülür. Bu arada Peregrini de Rabia'ya olan hislerini Vehbi Dede'ye açar ancak ondan evliliklerinin uygun olmayacağı cevabını alır. Peregrini ve Rabia, saray için kurdukları bir orkestrada bir araya gelirler ve tekrar yakınlaşırlar. 

Annesinin ölümü üzerine İtalya'ya giden Peregrini, bir yıl sonra yüklü bir mirasla geri döner ve Müslüman olup Rabia'ya evlenme teklifi eder. 

---------içerik uyarısı--------


Cevdet Kudret, Sinekli Bakkal'daki İtalyan müzisyen Peregrini'yi Batı'nın akla dayalı sanatının, güzel sesli mevlitçi kız Rabia'yı ise Doğu'nun kalbe dayalı sanatının temsilcileri olarak görür. Bu iki insanın evliliği Batı'nın aklı ve Doğu'nun kalbinin birleşmesidir. Halbuki Berna Moran, romanda Doğu-Batı birleşmesinden çok Doğu'nun Batı'ya manevi üstünlüğünün gösterildiğini savunur. Çünkü Peregrini, Batı'nın ve Hristiyanlığın oluşturduğu uygarlığı insancıl bulmadığı için onlardan kopmuş, Rabia ve Vehbi Dede'den etkilenerek Müslüman olmuştur.

Ben bu konuda Berna Moran'a katılmakla birlikte Peregrini'nin aslında en başından beri bir arayış içinde olduğunu da göz ardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. 


---------içerik uyarısı--------

"Temmuz ayında 1908 İhtilâli oldu. Kör bir gazap borası gibi esti. Asırların kurduğu müesseselerin köklerini söktü. Ağaç devirir gibi zalim devirdi. İçtimai ve siyasi nizam ve intizamı alt üst etti. Öyle bir kargaşalık oldu ki kim kimdir, ne nedir ayırt edilemez oldu. Ve eski rejim sürgünleri vapur vapur gelmeye başladılar."


Rabia, Müslüman olup Osman adını almış olan Peregrini'yle evlenip Sinekli Bakkal'a yerleşir. Peregrini bu mahalleye ve geleneksel yaşam tarzına alışmakta zorlanır ve bu, Rabia'yla anlaşmazlık yaşamalarına sebep olur. Ancak Rabia'nın hamile kalması, her şeyi tekrar yoluna koyar. Tehlikeli bir hamilelik geçiren Rabia'nın bir oğlu olur. 

1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilanı ve Abdülhamit'in tahttan indirilmesi ile İttihatçılar, sürgünlerin sona erdiğini duyurur. Tevfik ve Hilmi, ülkeye kahraman olarak geri dönerler. Rabia tekrar kavuştuğu babası, sevdiği kocası ve oğluyla mutlu bir hayata kavuşur ancak ülke bu defa da İttihatçıların haksızlık ve şiddetine maruz kalır. 

---------içerik uyarısı--------


Din ve gelenek Halide Edip'in fikir dünyasında ve romanlarında başat temalardır. Berna Moran, Halide Edip'in din derken teokratik bir devletin resmi dinini değil, tasavvufu kastettiğini söyler. Gelenekler ise yerli olanı koruyan, köklerimizden kopmamızı engelleyen ve sürekliliği sağlayan güç kaynağıdır. Halide Edip, meşrutiyet ve ihtilallerle 600 yıllık geleneği kökünden koparan İttihatçılara karşı ihtiyatlı yaklaşır. Nitekim onların ülkeye getirdiği kaos ortamı, onu haklı çıkaracaktır. 

Halide Edip, romanındaki siyasi karşıtlıklardan herhangi birini seçmiş görünmez. Ne Abdülhamit yanlılarına yakındır ne de İttihatçılara. Onun Vehbi Dede aracılığıyla insanın kendi içine dönmesini, toplumsal devrimden önce bireysel evrimin gerekliliğini savunduğu söylenebilir. 

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın: "Asıl güzel ve büyük olan yerli olması, bize ait içeriklerle dolu olması." dediği Sinekli Bakkal, Halide Edip Adıvar'ın en bilinen eseridir. Köklerimizi anlamamızı sağlayan ve dallarımızı geleceğe doğru emin bir şekilde uzatmamızı sağlayan en önemli romanlardan biridir. Milli Mücadele kahramanımız Halide Onbaşı'yı saygıyla anıyoruz.


Sinekli Bakkal bir müzik olsaydı:





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI