UNUT(TUR)ULMUŞ BİR ROMAN: ZANİYELER



"Bu gece nâzırlarından tulumbacılarına kadar bütün İstanbul burada, operetin bir kubbesi altında toplanmıştı. Mideler tok ve gözler yeni içilmiş içki kadehleriyle baygın ve hazla doluydu. Oysa düşünüyordum ki şu dakikada, alkışların operet kubbesinde uzun uzun çınladığı şu dakikada Irak'ta, Erzurum'da, Galiçya'da kaç bin asker, kaç bin genç yaralanıyor, ölüyordu. Ölüyordu, namsız ve nişansız bir ölümle, inlemeksizin, hatta feryat ve şikayet etmeksizin..."


1900'lü yılların başları; Balkan Savaşları'nın, I. Dünya Savaşı'nın getirdiği siyasi ve ekonomik sıkıntılar bir yana, Batılılaşma sorununun etkisiyle ahlaki değerlerin hızla çöktüğü yıllardı. Bu sancılı dönemin roman yazarları çoğunlukla ahlaki çöküşe odaklanmışlardı. 

Bir devrin hikâyesi, tarih kitaplarından çok romanlarda gizlidir. Salahattin Enis'in Zaniyeler romanı, I. Dünya Savaşı yıllarının cephe gerisindeki İstanbul'undan, ahlaksızlıklardan  bir kadının günlüğü üzerinden kesitler sunar.


    SALAHATTİN ENİS:


Yazar, 1892'de Antalya'da doğdu. Gürcistan Ata Beg Hanedanı soyundan olan Enis'in çocukluğu, babasının jandarma subayı olması nedeniyle Anadolu'nun çeşitli yörelerinde geçti. Küçük yaşta edebiyatla ilgilenmeye başladı. I. Dünya Savaşı'nda askere alınınca hukuk öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Yedek subay olarak İstanbul'da görev yaptı. 

Salahattin Enis, 1912'de Tanin'de gazeteciliğe başladı. İkdam, Vakit, Son Saat, Cumhuriyet, Son Posta gibi gazetelerde düzelticilik, yazarlık, yazı işleri müdürlüğü görevlerinde bulundu. Yayınladığı hikâyelerde doğalcı akıma bağlı göründü. Toplumsal sorunların ortaya konulması gerektiğine inanan yazılar yayımladı.

Mütareke Dönemi'nde Kaplan adlı on beş günlük bir edebiyat dergisi çıkardı. Elli yaşında zatürreye yakalanıp vefat eden Enis, öykü ve romanlarında genellikle I. Dünya Savaşı yıllarındaki İstanbul'un yozlaşmış çevrelerini konu aldı. 

Salahattin Enis, gölgede kalmış yazarlardan biridir. Kendisi günümüzde çok bilinen ve okunan bir yazar değil. Ancak onun eserlerini okuduğumuzda bunu hak etmediğini söyleyebiliriz. 

Kaplan dergisindeki tanıtım yazısı, Enis'in bütün edebiyat anlayışını ortaya koyar. Bu yazıda şunları söyler: Sert ve serbest sözlü, edebi, içtimai mücadele dergisi. Onun romanlarındaki üslubu Emile Zola'dan etkilendiği şekilde oldukça serttir. Toplumsal sorunları anlatırken her şeyi tüm çıplaklığı ve sertliğiyle ortaya koymak taraftarıdır.


    ZANİYELER:


----------içerik uyarısı-----------

"Hem şimdi ben, o eski Fitnat değilim; talih güneşinin, yüzüne en geniş tebessümleriyle güldüğü bambaşka bir kadınım... Aç bana kollarını aziz İstanbul, doğduğum belde!.."


Fitnat, Balkan Savaşı öncesinde Rumeli'de zenginlik içinde bir yaşam geçirirken savaştan sonra sefalete düşmüş ve Türkiye'ye göçmüş bir ailenin kızıdır. Ailesi, yaşadıkları yoksulluğa rağmen Fitnat'ı en iyi okullara gönderip çok iyi bir eğitim aldırmışlardır. Fitnat, Konya'nın en ileri gelen zenginlerinden biri olan, tiftik tüccarı Hasan Rıfat Efendi'yle evlenerek Konya'ya gider. Her istediği yapılan ve zenginlik içinde yaşayan Fitnat, küçük bir hastalık geçirir ve hava değişimi için İstanbul'a gitmeye karar verir. Burada ailesi tarafından dışlanmış olan, Şişli alafranga âlemlerinin merkezi teyzesi Münevver Hanım sayesinde bambaşka bir dünyayla tanışır. 

I. Dünya Savaşı'nı cephe gerisinden yaşayan İstanbul, yeni türemiş görgüsüz savaş zenginlerinin yatağı olmuştur. Her türden ahlaki çöküntü, bu eğlence âlemlerinde açıktan açığa yaşanmaktadır. Bu hayat tarzına kapılan Fitnat, kocasından boşanır ve temelli İstanbul'a yerleşir.

----------içerik uyarısı-----------


Fitnat'ın günlüğü şeklinde yazılmış olan Zaniyeler, toplumun bir kesiminin hayat tarzını yansıtır. Tanpınar'ın deyimiyle "bir medeniyet krizi" yaşayan bu kesimde ahlak yozlaşmış; yolsuzluk, dolandırıcılık, fuhuş gibi her türlü çirkinlik artmıştır. "Türk Edebiyatının Zola'sı" denilen Salahattin Enis, tüm bu yozlaşmayı en gerçekçi haliyle yansıtmaya çalışmış, kendi deyimiyle kalemini neşter tutan bir cerrahın titizliğiyle oynatmıştır.

İstanbul'da Beyoğlu, Şişli, Osmanbey çevresi Osmanlı İmparatorluğu'nda beton binaların, apartmanların olduğu bir yerdir. Dolayısıyla bu bölgelerde görsel bir modernlikten de söz edilebilir. Romancılar romanlarında bu mekanları alafrangalıkla eşleştirmiştir. Zaniyeler romanında da Şişli, bu konumdadır.


----------içerik uyarısı-----------

"Tiyatro binası tıklım tıklım doluydu. Hiç kimse bu memleketin en büyük harpte bir ölüm-kalım mücadelesinde yaşamakta olduğuna hükmedemezdi. Bütün yüzler neşeli, bütün dudaklar otuz iki dişlerini gösteren hayvanca kahkahalarla açıktı. Kim iddia edebilirdi ki memleket her evinden bu savaşa üç-beş cenaze vermiş bir memlekettir? Bu ne büyük bir yalan, ne büyük bir yalan..."


Fitnat yeni yaşamının onu cezbeden taraflarından kısa sürede tiksinir. Bu defa içi intikamla dolu olarak, güzelliğini memleketin kötü halinden nemalanan türlü zenginlerin ceplerini boşaltmak için kullanmaya başlar. Yüksek tabakadan çeşitli zenginlerin metresi olur. İlk olarak Fitnat'ı yolda görüp beğenen ve tanışmak için Münevver Hanım'ın evine gelen Doktor Mükerrem ile yaşamaya başlar. Mükerrem, âlemdeki diğer insanlardan farklı, daha ahlaklı bir insandır. Ancak Fitnat bunca zamandan beri alıştığı hayattan uzak kalamaz ve bu âlemleri evine taşır. Fitnat'ın isteklerini yerine getirebilmek ve âlemlerin şatafatının aynı şekilde devam edebilmesi için Doktor Mükerrem, mesleğini kötü yönde kullanmaya başlar. Para için, savaşa çağrılan sağlam bir askere sahte çürük raporu hazırlar, bu suçtan dolayı hapsedilir. 

----------içerik uyarısı-----------


Salahattin Enis, romanın başında Fitnat'ı tanıttığı ön sözde: "Fitnat bir kadından ziyade Allah'ın İstanbul'a musallat ettiği bir âfettir." der. Fitnat, hayatından geçen her erkeği felakete sürükleyen, tamamen duygusuz, saf kötü bir karakter olarak resmedilmiştir. Romandaki diğer kadınlar da öyledir. Ahlaki yozlaşmanın sebebi olan bu kadınlar, masum kurbanlar olan erkekleri kandırmaktadır. Romandan anlaşılan bu sav yüzünden Salahattin Enis, kadın düşmanı olarak görülmüştür.

Romanın adı "Zaniyeler", "zina eden kadınlar" mânâsına gelir. Yazarın, merkeze erkeği değil de kadını almış olması düşündürücü. Roman, Fitnat'ın 1914'ün ağustos ayından 1922'ye kadar devam eden günlüğünden oluşur. Böylece o yıllarda kadınların üzerinde yaşanan değişim, Fitnat aracılığıyla okuyucuya aktarılır.


----------içerik uyarısı-----------

"Ben ne kendimin yârıyım ne de kimsenin. Ben okyanuslarda sürüklenen bir buzdağı parçası gibiyimdir, benimle temas eden gemiler için batmak kaçınılmazdır. Ben, süslü ve yaldızlı kanatlarından bin bir büyüleyici renk salgılayan leş sinekleri gibiyimdir. Konduğum her yarayı kangren haline getirir ve çürütürüm."


Doktor Mükerrem'in hapse girmesinden sonra Fitnat onun evinden ayrılır ve İclal adlı düşkün arkadaşıyla yaşamaya başlar. Bu sırada tekrar teyzesinin âlemlerine girmiş, zengin adamların ilgi odağı olmuştur. Tüm bunlardan iğreniyor, iğrendikçe içindeki intikam duygusu depreşiyordur. Bu sefer Adana'nın neredeyse dörtte üçü kendisine babasından miras kalan Muhlis adında bir genç, tuzağına düşer. Beraber yaşamaya başlarlar. Muhlis fütursuzca para harcıyor, Fitnat ayrıca onu kumara teşvik ediyordur.

Büyük paralarla kumar oynayıp sürekli kaybeden Muhlis, sonunda iflas eder. Fitnat birini daha bedbaht etmiştir. Bu zaferinden sonra teyzesini görmeye gittiğinde onun hastanede olduğu haberini alır. Teyzesinin hastanedeki perişan ve yalnız hali onu çok etkiler. Kendi sonunun da böyle olacağını bilir.

----------içerik uyarısı-----------


Salahattin Enis, edebiyat çevreleri tarafından görmezden gelinerek unutturulmuş, küskün göçmüş yazarlarımızdandır. Bazı kitapları basılmamış, pek çoğu da sükunetle karşılanmıştır. Fitnat'ın gözünden dönemin eleştirisini yaptığı Zaniyeler romanında, Şişli müdavimleri olarak adı geçen Yahya Cemal, Rıfat Melih ve Celal Tahir gibi isimlerin aslında Yahya Kemal, İzzet Melih ve Celal Sahir oldukları iddia edilir. Behçet Necatigil, onun bu isimleri ifşa etmesini adının daha sonraki kuşaklara aktarılmaması ve unutturulması meselesinin bir sebebi olabileceğini söyler.


----------içerik uyarısı-----------

"Ben ölmek, bir mezbeleye fırlatılmış eski bir iskarpin gibi terk edilişlerin en feci şekliyle ölmek istemiyorum. Günahlarımı temizledikten sonra annemin affına erişirsem ona tekrar dönmek ve onun tertemiz sevgisiyle dolu olarak, şöhretinin gürültüleri bütün İstanbul'un ufuklarını dolduran 'Fitnat Hanımefendi' değil; sadece 'Fitnat' olarak, evet, sadece 'Fitnat' olarak yaşamak istiyorum..."


Fitnat hayatından iyice soğumuştur. Bir gün yolda annesini görür. Annesi, sandığındaki son eşyaları satmaya çalışmaktadır. Onun bu halinden Fitnat sorumludur. Çünkü Fitnat'ın rezil yaşamını öğrenen babası aklını yitirmiş, tımarhaneye kapatılmış, annesi tamamen yalnız kalmıştır. Kendisinin bir ayakkabısının parası, annesinin bir aylık geçimine yetecektir. Ancak annesi daha önce  kızının kötü yolla elde ettiği paraları defalarca reddetmiştir. Hem teyzesinin yalnız ölümünden hem de annesinin onurlu yaşamından ibret alan Fitnat; romanın sonunda annesini de alıp İstanbul'dan ayrılmaya, mütevazı bir yaşam sürmeye karar verir. 

----------içerik uyarısı-----------


Roman: "Anlıyorum ki hayat hiç de fena değil. Onu fena yapan, bir cehennem haline getiren ancak biziz." cümleleriyle son bulur. Romanın sonuna kadar karamsar bir tablo çizen Enis, romanın sonunda bir kurtuluş vadeder okurlarına. Fitnat'ı önce hayatı fena yapan güruha dahil etmiş, daha sonra onurlu annesinin yanına emanet etmiştir. Peyami Safa da aynı dönemlerde Zaniyeler'le pek çok ortak özelliği bulunan Sözde Kızlar romanında aynı kurtuluşu müjdeler. Kangren olan uzuvları kesince hasta adam sıhhat bulacaktır.

Zaniyeler unutulmuş, unutturulmuş bir yazarın, Salahattin Enis'in romanı. Günümüze söyleyeceği çok şey olan bu eseri ve yazarı hatırlatmak, sonraki kuşaklara aktarmak, Salahattin Enis'e iade-i itibar yapmak, eleştirmenlerin olduğu kadar biz okurların da görevi.


Zaniyeler bir müzik olsaydı:











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI