ÜÇ NESLİN ROMANI: KİRALIK KONAK


Yakup Kadri, Kiralık Konak'ta bir ailenin yıkılışını üç neslin hayatında ele alır. Konak, hem ailenin hem de Osmanlı Devleti'nin sembolüdür. Romanda kabaca Osmanlı toplumunun hızlı değişimine ayak uyduramayan bir neslin çektiği ıstırap dile getirilir. 

İlk nesil, Naim Efendi'nin neslidir. Naim Efendi'nin neslinden kardeşi Selma Hanım vardır. Naim Efendi, karısının ölümünden sonra evindeki otoriteyi bir daha kuramamıştır. Halbuki Selma Hanım son derece otoriter bir kadındır ve Hakkı Celis'i o yetiştirmiştir.

İkinci nesil, Naim Efendi'nin sakinlik bakımından kendisine benzeyen kızı, görgüsüz damadı Servet Bey, Servet Bey'in Ada'da oturan kardeşidir. Üçüncü nesil torunlarıdır: Servet Bey'in alafranga merakı yüzünden bir Leh mürebbiyenin yetiştirdiği Seniha, Faik ve şair Hakkı Celis'le konuşmaktan hoşlanan genç hanımlar. Bunlardan sadece Hakkı Celis, yaşadıkları çirkin hayattan kendisini ölüme atarak kurtarabilen kişidir.

Romanın ilk yarısında ağırlıklı olarak Seniha anlatılır. Seniha, "Batılı kadın" denilen belli bir tipe benzemeye çalışan bir kız olarak sunulur. Bununla beraber Yakup Kadri Seniha'nın yalnızca taklitçi, kişiliksiz, tek yönlü bir genç olmasına razı değildir. Bundan ötürü romanda Seniha durmadan değişen karmaşık bir karakter olarak çizilir. Bazen sevecen, bazen zalim, bazen bencil, bazen kötü, bazen de iyi olur. Gerçek bir insan gibidir, kalıplaşmış roman kahramanları gibi değildir. 

Romanın ikinci yarısında yazarın üzerine eğildiği kişi mesajı taşıyan Hakkı Celis'tir. Yazar bakışlarını ona yöneltirken romanın diğer kişilerini de zaman zaman onun gözleriyle sergiler ve ona yargılatır. Hakkı Celis aslında bir şairdir. İmparatorluk çökerken o, ay ışığında Verlaine'den, Claudel'den şiirler okuyarak geçirir tüm vaktini. Memleket sorunlarına karşı ilgisizdir. Ancak bir gün yolda yürürken birdenbire askerliğin önemini kavrayıp savaşa gitmenin, hayatın en büyük gayesi olduğunu anlayıverir. Bu bir andaki değişim hiç de inandırıcı değildir. Yine de Hakkı Celis bu yönleriyle "Fecr-i Âtî" sanat anlayışıyla bireyci şiirler yazarken daha sonra "Milli Edebiyat"a katılan edebiyatçıları temsil eder. Zaten Yakup Kadri de bu sanatçılardan biridir.

Romanın bana göre en unutulmaz kişisi Naim Efendi'dir. Gerçi yazar, romanın tek olumlu kişisi olarak Hakkı Celis'i sunar okura. Ama bu gencin ülkücü bir yurtsevere dönüşmesi inandırıcı biçimde işlenmiş olmadığı için okurun bu gence gereken yakınlığı duyması kolay olmaz. Naim Efendi ise artık geçerliliği kalmamış birtakım değerleri temsil etmesine karşın romanın en hüzünlü ve saygı uyandıran kişisidir. Naim Efendi torunlarının ve damadının yaşayışını beğenmese de bununla ilgili şunları söyler:

"Her eski şey biraz acayiptir. Çocuklarımızın çocuklarını kendimize uydurmaya çabalamak ne beyhude. Onlar her şeyden evvel zamanın icabatına uymaya mecburdurlar. Hemşire istiyor ki Seniha kendisi gibi olsun. Bu mümkün mü? Gençliğimizde kendisinin yaşayışı, giyinişi, düşünüşü büyük validenin yaşayışına, giyiniş ve düşünüşüne benziyor muydu?"

Bu sözlerden anlıyoruz ki eskiyi temsil etse de Naim Efendi romanın en mantıklı kişisidir.


Yakup Kadri'nin, Hakkı Celis'e sanat hakkında söylettikleri onun kendi sanat anlayışında gözlemlediğimiz gelişmenin öyküsüdür:

"Bu yavan, bu tuzsuz ve mayasız edebiyata -affedersiniz- bir tek isim bulabiliyorum: Zampara Edebiyatı. Otuz yıldan beri kâh Edebiyat-ı Cedide kâh Fecr-i Âtî, şimdi de hece vezni cereyanı adları altında hep bu çığır devam ediyor duruyor. Mecmualar hâlâ birtakım mahalle çocukları ile doludur. Bu mecmualar bu gibi muaşakalara açık muharebe varakası (sayfası) vazifesini görmekten başka bir işe yaramıyor doğrusu. Bütün bunlar beni asıl şiirden, asıl edebiyattan bile nefret ettirdiler..."

Bunlar yazarın düşünceleridir aslında. Yakup Kadri, Kadro dergisindeki bir yazısında gençliğinde Fecr-i Âtî'yi kuranlara katıldığını ve onların "Sanat şahsi ve muhteremdir." inancını paylaştığını ve savunduğunu itiraf ettikten sonra Balkan Savaşı'nı izleyen yıllarda sanat anlayışını değiştiğini söyler:

"O zaman artık bütün acı seyahati ile anladım ki istiklali uğrunda o derece ter döktüğüm sanat evvela bir cemiyetin, bir milletin malıdır; sonra da nihayet bir devrin ifadesidir. Bunlardan tecrit edilmiş bir sanatın ne mânâsı, ne kıymeti vardır?"

Tekrar romana dönersek Yakup Kadri, romanın başında nesilleri kıyafetlerine  göre de şöyle anlatıyor:

"İstanbul'da iki devir oldu: Biri İstanbulin, diğeri redingot devri. Osmanlılar hiçbir zaman bu İstanbulin devrindeki kadar zarif, temiz ve kibar olmadılar. Tannzimat-ı Hayriye'nin en büyük eseri İstanbulinli İstanbul efendisidir. Bu kıyafet dünyaya yeni bir insan tipi çıkardı ve Türkler bu kıyafet içinde ilk defa olarak vahşi Asya ile Avrupa'nın arasında gayet hususi yeni bir millet gibi göründü. (...) Sonra redingot devri geldi ve redingotu içinde yarı uşak, yarı kapıkulu, riyakar, adi bir nesil türedi. Bu neslin en yüksek, en kibar simalarında bile bir saray hademesi hali vardı. Çoğu, II. Abdülhamid Han devri ricalinden olan bu adamların her biri bir hile ile efendilerinin arabasına binmiş seyisleri andırıyorlardı."

Romanın sonunda Hakkı Celis, bütün bu yaşanan ahlaksızlıklardan, bu çöküş halinden Naim Efendi ve onun neslini suçlar: 

"İstanbul'da parmakla sayılmaya başlayan Osmanlı konaklarından birini, Naim Efendi'nin konağını böyle hafif bir ökçe darbesiyle ta temellerinden yıkıveren mahluk hiç şüphesiz herkesten ziyade Naim Efendi'nin eseriydi. O kadar necabet ve salabet ile (soyluluk ve sağlamlık) başlayan o büyük Tanzimat cereyanı döne dolaşa nihayet İstanbul'un ortasına Seniha gibi bir kadınla Faik Bey gibi bir erkeği örnek bırakıp gitmişti."

Hakkı Celis'in Naim Efendi'yi suçlamasının sebebi Tanzimat neslinin Batılılaşmayı desteklemesi ve yanlış Batılılaşmanın önünü açması. Ancak ben yazara katılmıyor ve Naim Efendi'yi suçlu bulmuyorum. Romanda gördüğümüz Naim Efendi tüm bu ahlaksızlardan rahatsız olan ancak bunlara engel olamayan zavallı bir ihtiyardan başkası değil.


Kısaca söylemek gerekirse Kiralık Konak biraz da Osmanlı Devleti ve toplumunu resmeder. Naim Efendi ve yıkılmaya yüz tutmuş konak, Osmanlı'nın durumudur. Servet Bey, Faik Bey ve Seniha yozlaşmayı, Hakkı Celis ise son umudu temsil eder. Ancak o son umut da Çanakkale'de şehit olur.

Aynı üç nesil, Türk edebiyatındaki farklı nesilleri de temsil etmekte: Naim Efendi nesli yeniliğin önünü açan Tanzimat dönemini, Servet Bey, Seniha ve Seniha'nın arkadaşları memleketle ilgilenmeyen Edebiyat-ı Cedide ve Fecr-i Âtî dönemini, Hakkı Celis ise bireyci anlayışla yazarken Milli Edebiyat'a katılan nesli. 

YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:

Berna Moran - Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış (Cilt 1) 

Ali İhsan Kolcu - Milli Edebiyat 2, Nesir

İnci Enginün - Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

İnci Enginün - Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Yeni Türk Edebiyatı

Abdülkadir Hayber - Halide Edip, Yakup Kadri ve Reşat Nuri'nin Romanlarında Nesil Çatışmaları

KARAOSMANOĞLU, Yakup Kadri. (2018). Kiralık Konak. İletişim Yayınları: İstanbul.

Yorumlar

Yorum Gönder

Görüş ve eleştirileriniz benim için değerlidir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI