KISKANÇLIĞIN ROMANI: ZEHRA


"Düşünmek, sevginin öncüsüdür. Düşünce, olasılıkların savaş alanının köşesini bucağını gözleye gözleye ilerleyerek gerisinden gelmekte olan sevdalıya güvenli bir yol açar. Bu yürüyüşün sonu ya bir meydan savaşı ya bir dinlenmedir. Sevda savaşı pek müthiş, pek acıklıdır."


Sanat yansıtıcıdır. Her sanat dalında olduğu gibi edebiyat insanı yansıtır, insan da içinde bulunduğu toplumu. Türk edebiyatı da Türk kültürünün bir yansımasıdır. Tanzimat Dönemi edebiyatı, yeni Türk toplumunun ve kültürünün oluşmasına hem katkı sağlamış hem de bu süreci yansıtmıştır. Dönemin son isimlerinden Nabizade Nazım'ın Zehra adlı romanı, yansıttığı gerçeklik açısından önemlidir.


    NABİZADE NAZIM:


Yazar, tarihi tam bilinmemekle beraber tahmini olarak 1864'te İstanbul'da doğdu. Beşiktaş Askeri Rüştiyesinden sonra  Mühendishane-i Berr-i Hümayun'dan topçu üsteğmeni olarak mezun oldu. Öğrenimine Genelkurmay Okulunda devam etti. 

İlk yazısı 1880 yılında henüz öğrenciyken Vakit gazetesinde yayımlandı. Daha sonra çeşitli gazete ve dergilerde çok sayıda makale ve hikâyeleri yayımlandı. 1886'da genelkurmay yüzbaşısı olarak mezun olduğunda askerî öğretmenlik görevinde bulundu. İki yıllığına keşif ve araştırma için gittiği Suriye'den döndüğünde ilk Türkçe gerçekçi köy hikâyesi olan Karabibik adlı eseri yayımlandı.

1891 yılında çıkmaya başlayan Servet-i Fünun dergisinin ilk yazarlarından biri oldu. Kısa süre sonra kemik veremi hastalığına yakalandı. Haydarpaşa Hastanesinde iki yıl süren tedavisi cevap vermedi. 1893 yılında, 29 yaşında hayatını kaybetti. Zehra romanı, Nabizade'nin ölümünden sonra Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmeye başlanmıştır.


    ZEHRA:


............................içerik uyarısı........................

"Zehra'nın yaşı ilerledikçe kıskançlığı da artmaktaydı. Kıskançlığı anasına kadar ulaşıyordu. Bu yaratılış onu da epey üzüyordu. İyi bir eğitimden yardım umarak çocuğa birkaç akıllı hoca bile tutulmuşsa da onun yaratılışına üstün gelmek mümkün olamamıştı. Kızın kıskançlığı zamanla genleşme gücünü artıran buhar gibi büyüyor, artıyordu."


Suphi eğitimli, kibar bir delikanlıdır. Şevket Efendi adında bir tüccarın yanında çalışmaktadır. Şevket Efendi'nin Zehra adında, 17 yaşında bir kızı vardır. Zehra çocukluğundan beri aşırı derecede kıskançtır. Zehra'nın bu derece huysuz ve kıskanç olması Şevket Efendi'yi düşündürmektedir. 

Bir gün Suphi iş görüşmek için Şevket Efendi'nin konağına gider ve burada Zehra'yı görüp âşık olur. Şevket Efendi kızının da onu sevdiğini anlar ve onları evlendirir. Zehra ve Suphi, Suphi'nin annesi Münire Hanım'la beraber güzel bir konakta yaşamaya başlarlar. Evlilik Zehra'ya yaramış, kıskançlığı yenmiş, sakin ve iyi huylu bir kadın olmuştur. Ancak yedi ay süren bu mutluluk Zehra'nın kıskançlığının tekrar gün yüzüne çıkmasıyla son bulacaktır. 

............................içerik uyarısı........................


Tanzimat'ın son romanlarından biri olan Zehra, kıskançlığın romanıdır. Nabizade Nazım, romanında karakterlerinin ruh hâllerini çok gerçekçi bir şekilde irdeler. Bu yönüyle Türk edebiyatında bir çığır açmış, daha sonra Mehmet Rauf ve Halit Ziya'yla olgun örneklerini göreceğimiz psikolojik romana önayak olmuştur. Yazarın sahici gözlemlerini aktardığı Zehra, ayrıca eleştirmenlerce ilk başarılı gerçekçi roman denemesi olarak görülür.


............................içerik uyarısı........................

"Kızcağız hayat âlemindeki durumunu düşünmeye başlamıştı. Ahlakındaki kötülükleri insaflı bir gözle görmeye çalıştı. Bu gidişle sonu nereye varacaktı? Âlemde bu ahlakla kendisi için mutluluk nasip olmayacağını zekasıyla anlamıştı."


Suphi'nin annesi Münire Hanım, oğlunun ve gelininin daha fazla dinlenebilmeleri için eve Sırrıcemal adında bir cariye alır. Sırrıcemal çok güzel bir kızdır.  Zehra daha Sırrıcemal'i görür görmez evhama kapılır. Onun kendisinden çok daha güzel olduğunu düşünür ve içten içe kendini yer, bitirir. Odasına kapanıp sabahlara kadar ağlar. Yine eski hırçın haline dönmüştür. 

Zehra'nın halindeki değişmeler Suphi'yi endişelendirmektedir. Ancak onu daha fazla sinirlendirmemek için konuyu hiç açmaz. Zehra'nın Sırrıcemal'e olan kötü davranışlarını görünce Sırrıcemal'e acır ve kabullenmek istemese de Sırrıcemal'den hoşlanmaya başlar. 

............................içerik uyarısı........................


Zehra'nın doğuştan getirdiği bir huy olan kıskançlık, bir süreliğine yatışmış olsa da en ufak bir tesirle yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Bu doğuştan getirilen huylar meselesi natüralizmin yani doğalcılığın bir göstergesidir. Nabizade Nazım ayrıca romanında insanların ruh hallerinin toplumsal ve çevresel etkiler altında nasıl değişebileceğini de Suphi ve Zehra karakterleri üzerinden gösterir.

Hem Suphi hem Zehra hem de romanın diğer karakterleri, onları oluşturan etkenleri ve toplumu bertaraf edemezler. Zehra'nın roman boyunca zaman zaman genetik olduğu söylenen, zaman zaman bir sinir hastalığıyla da bağdaştırılmaya çalışılan kıskançlığı, aslında 19. yüzyılın sonundaki Osmanlı toplumunda çok fazla hareket alanı bırakılmayan kadınların bir çığlığı olarak da düşünülebilir.


............................içerik uyarısı........................

"Zehra işin sonuna kadar gitmek, intikamını tam almak için yemin etmişti. Yeminini tutmamış olmayı düşünmüyordu bile. Bu kararlılık ve niyetinin, Suphi'ye aşkından ileri geldiğini de biliyordu. Fakat öç almanın ileri geldiğini de biliyordu. Fakat öç almanın zevki, aşk zevkinin tadını unutturmuyordu."


Sırrıcemal'e iyice âşık olan Suphi sonunda dayanamaz, ona ilan-ı aşk eder. Sırrıcemal de kendisini sevdiğini söyler. Zehra bu gelişmeleri sezer ve kahrolur. 

Artık Suphi'yle ayrı odalarda kalmaya başlamışlardır. Babası Şevket Efendi'nin ölümüyle Zehra iyice yalnız kalır ve daha fazla hırçınlaşır. Suphi, hamile kalan Sırrıcemal'i alıp Bakırköy'de bir eve yerleşir ve Zehra'dan boşanır. Zehra'nın içindeki hırs intikam ateşine dönüşmüştür. Onların aralarını bozmak için Habbe Molla adında biriyle işbirliği yapar. Ürani adlı çekici bir kadını para karşılığı Suphi'nin aklını çelmesi için tutar.  Suphi hemen tuzağa düşer ve Ürani'ye âşık olur.

Artık Suphi'nin aklına ne Zehra ne de Sırrıcemal gelir. On beş gün boyunca Suphi'den haber alamayan Sırrıcemal Zehra'nın evine gider ve Suphi'yi sorar. Zehra, Suphi'nin onu da terk ettiğini Sırrıcemal'in yüzüne vurur.  Bunun üzerine Sırrıcemal evine gidip intikam planları  yaparken bebeğini düşürür, sonra da intihar eder. 

............................içerik uyarısı........................


Bazı eleştirmenler romanın adının Zehra olmasına rağmen ana karakterin Suphi olduğunu söyler. Cevdet Kudret, romanın âşık mizaçlı bir karakter olan Suphi'nin fırsat bulduğunda neler yapabileceğini gösterdiğini savunur. Nurettin Öztürk ise Suphi karakterinin sırayla üç kadınla birlikte oluşunun düşüşü simgelediğini söylemiştir. Özgür bir kadın olan Zehra'dan bir cariye olan Sırrıcemal'e ve oradan da Ürani'ye yönelen ilgi, toplumsal ve ahlakî çöküşün bir temsilidir.


............................içerik uyarısı........................

"Evet... Yüreğindeki ateş, Suphi'nin pişmanlık gözyaşlarıyla sönecek de bundan ne çıkacaktı? Zehra bu sonucu öç alma duygusunun tatmini diye yorumlamakta idiyse de buna kendisi bile gülüyordu: 'Kör olasıca yürek! Hâlâ onu seviyorsun!' Bu itirafı kimi zaman sinirlerinin bir gevşekliği zamanında ağzından kaçırıyordu."


Zehra Sırrıcemal'in ölmesiyle zafer kazanmışçasına sevinir. Zaferinin tamamlanması için de Suphi'nin gelip ayaklarına kapanması gerekiyordur. Suphi ise Ürani'ye kapılmış, bütün mal varlığını harcamaktadır. Şevket Efendi'nin ona emanet ettiği mağazanın yönetimini Muhsin adlı bir adama bırakmıştır.

Zehra, Suphi'yi kızdıracağını düşündüğü için Muhsin'le evlenir. Ancak Suphi'nin Ürani'den başka bir düşüncesi yoktur. Suphi'ye para için katlanan Ürani, para bitince Suphi'yi kapı önüne koyar. Suphi para kazanmak için tulumbacı, yani itfaiyeci olarak çalışmaya başlar. Bir gün yangının ortasında kalır ve hastanelik olur. Yanıkları iyileşince hastaneden çıkar ancak İstanbul meyhanelerinden çıkmamaya, sefil bir yaşam sürmeye başlar. 

Bir gün Ürani'yi yeni sevgilisiyle görünce çıldırır ve ikisini de kama ile öldürür. Yakalanınca Trablusgarp'a sürgün edilir. Zehra Suphi'nin başına gelenleri duyunca kahrolur. Onu bir daha göremeyeceğini düşününce çok üzülür. İntihar etmeyi aklından geçirir ama bunun çok günah olduğunu düşünerek vazgeçer. Hastalanıp yatağa düşer. Doktorun verdiği ilaçları içmediği için kısa süre sonra ölür.

............................içerik uyarısı........................


Nabizade Nazım, romanında 19. yüzyıl İstanbul hayatının ayrıntılarını gerçekçi bir şekilde aktarır. Ev içi, kadın-erkek ilişkileri, çalışma, akrabalık, eğitim, sosyal hizmetler gibi konulara değinir. Tüm bu değinilerinde yapaylıktan uzaktır. Hatta karakterine tulumbacılık yaptıracağı için uzun süre tulumbacı kahvelerinde gözlem yaptığı söylenir.

Romanını gözlemlerinin sonucunda aktarmaya çalışması Türk romanında yeni bir tekniğin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Zehra'da monologlar, düşüncelere yönelim, iç sesler daha önce yazılan Türk romanlarında görmediğimiz kadar yoğun bir şekilde kullanılır. Tanrısal anlatıcıdan çok, burada yazar-anlatıcının kendisini mümkün olduğunca geri çekmeye çalıştığını görüyoruz.

Çok erken bir yaşta, henüz 29 yaşında yaşamını yitiren Nabizade Nazım'ın en olgun eseridir Zehra. Roman, dönemiyle ilgili ayrıntılarıyla, insan psikolojisine dair tespitleriyle yazarını ölümsüzleştirmiştir.


Zehra bir roman değil de bir müzik olsaydı:


Fotoğraf: portrelergalerisi (İnstagram)













Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI