BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI

 


"Biz yine o Osmanlı, o Müslüman'ız, kâinatın kanunlarını koyan Hazret-i Hakîm-i Mutlak hiçbir şahsı, hiçbir cemiyeti, hayatı boyunca ehemmiyetli, ehemmiyetsiz bir sekteye uğramaktan masûn kılmamıştır. Tehlikesiz ve geçici bir aksiliktir. Taze baharı müjdeleyen bereketli bir kıştır. Bir maarif güneşi ile kendini gösterecektir."


Altı yüz yıl boyunca üç kıtaya esenlik getirmiş, koskoca bir medeniyettir Osmanlı. Şüphesiz bu kudretin, selametin, ahlakın kalbi de İslam'dır. Ancak İbn-i Haldun'un da dediği gibi "Devletler ve medeniyetler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür." Mizancı Mehmet Murat, Osmanlı'nın kurtuluşunun her daim bâkî kalacak olan İslam'la ve eğitimle gerçekleşebileceği ümidiyle kalemini hokkaya batırmış aydınlarımızdandır. Turfanda mı Yoksa Turfa mı romanı bu hassasiyetlerle yazılmış bir romandır.


    MİZANCI MEHMET MURAT:


Mehmet Murat 1854'te Dağıstan'da doğdu. Küçük yaşta Arapça ve dinî dersler alan Murat, öğrenimini Sivastopol'de tamamladı. 1873'te İstanbul'a geldi ve Hariciye Matbuat Kaleminde mütercim olarak çalışmaya başladı. 1876-77 yıllarında Vakit ve İttihat gazetelerinde dış politikayla ilgili yazılar yazdı. 

1886'da, daha sonra adıyla anılmaya başlayacağı Mizan gazetesini çıkarmaya başladı. Önceleri Saray tarafından takdir edilen gazete, bir süre sonra sansüre uğradı. 1891'de Duyun-ı Umumiye komiserliğine getirildi. Buradaki yabancıların tesiriyle Paris'e kaçtı. Orada Jön Türklere katıldı ve bir süre İttihat ve Terakki liderliği yaptı. Ancak çok sürmeden anlaşmazlık yaşayıp ayrıldı.

1908'de Mizan gazetesini İstanbul'da yeniden çıkarmaya başladı. Bu defa da yazılarında İttihatçılara muhalefet ettiği gerekçesiyle sansüre uğradı. İttihatçılara karşı çıkan 31 Mart ayaklanmasına karıştığı öne sürülerek Rodos'a sürgüne gönderildi. Dört yıl sonra çıkan afla İstanbul'a döndü. 1917'de, burada vefat etti.


    TURFANDA MI YOKSA TURFA MI:


-----------------içerik uyarısı---------------

"Toprağın her bir karışı birer tarih sayfasıdır. Gayret ve vatanseverlik kanıyla yoğrulmuş hayat ve kuvvet macunudur. Rahîm ve Rahman olan Allah'ın seçkin kullarına mekân olmuş birer ümmet ziyaretgâhıdır."


Mansur Bey, anavatanı Cezayir olan Araplaşmış ve Türk asıllı bir ailenin mensubudur. Fransa'nın Cezayir'i sömürge yapmaya çalıştığı bir dönemde şehit olan babasını üç yaşında kaybetmiştir. Babası gibi şehit olan amcasının, kızı Zehra ile beraber kardeşlerinin aksine Fransız taraftarı olan amcasının himayesinde büyümüştür. Buradaki Fransız hayranlığından küçüklüğünden beri hoşnutsuz olan Mansur, Marsilya'ya gidip tıp eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul'daki amcası Şeyh Salih Efendi'nin çağrısıyla İstanbul'a gider ve roman bu yolculukla başlar.

Mansur, hilafetin merkezi olan İstanbul'a vatan ve ümmete  hizmet aşkıyla gelmiştir. Ancak daha vapurda bir komisyoncudan duyduğu "Amerikan otelinde güzel manzaralı oda günlük 5 frank!" sözüyle hayal kırıklığına uğrar. Hilafetin merkezinde duyduğu "frank" sözü, hiç hoşuna gitmemiştir. 

-----------------içerik uyarısı---------------


Roman 1865-1870'li yıllarda geçer. Yani, yeniliklerin Osmanlı topraklarına hızla yayıldığı, Islahat Fermanı'nın henüz yayımlandığı yıllardır. 93 Harbi kapıdadır. Osmanlı, Balkanlardaki topraklarını kaybetmek üzeredir. İşte bu şartlarda Mizancı Murat, Mansur karakteriyle Osmanlı aydınının olması gereken ideal tipini çizer. Bu ideal tip; hakiki Müslüman, vatansever, çalışkan, eğitimli ve ahlaklı bir tiptir. 

"Turfanda" taze, yeni manasına gelir. "Turfa" ise bayatlamış, ömrünü doldurmuş gibi anlamlarda kullanılır. Bir tezli roman olarak yazar, bu eserinde bir görüşü ortaya koymaya çalışmaktadır. Romanın ismine uygun olacak şekilde romanda olumlu tiplerin yanında, onların tam zıddı karakterler de bulunur. "Turfanda" tiplerin başında da yazarın bir tür benzeri, prototipi olan Mansur Bey gelir. 


-----------------içerik uyarısı---------------

"Gevşeklik zamanı değil, metanet ve gayret zamanıdır. Devlet hademeye muhtaçtır. Bunlar hademe değil, memleket kanını emmekle meşgul sülüklerdir."


Mansur Bey, İstanbul'a geldiğinin ertesi günü amcasının konağına gider. Amcası Şeyh Salih Efendi'nin İsmail adında kumarbaz bir oğlu ve Sabiha adında bekar bir kızı vardır. Orada sevilir, sayılır. Konakta yaşaması konusunda ısrar edilir. Burada ayrıca çocukluklarını beraber geçirdikleri Zehra ile karşılaşır. Zehra da Mansur gibi okuyan, akıllı, namuslu bir insan olmuştur. Küçüklüklerindeki çekişmeleri unutmayan Zehra, Mansur'a hâlâ kızgındır. Ancak Mansur, ona kendisini affettirmeye çalışır. 

Mansur konağa yerleştikten sonra Tıbbiye Mektebine müracaat eder ve kabul edilir. Burada tıbbî bilgisi ve zekasıyla kısa sürede aranan bir doktor olmayı başarır. Aynı zamanda da Hariciye Kaleminde çalışmaya başlamıştır. Ancak ahlaklı ve namuslu bir insan olan Mansur, devletin parasını sömürüp hiçbir iş yapmayan memurları görüp hayal kırıklığına uğrar. Kalemde tesadüf ettiği haksızlıklara, uygunsuzluklara derhal müdahale eder ve sonuçta kalemde barınamaz. 

-----------------içerik uyarısı---------------


Mizancı Murat, Mansur karakterinin gözünden devlet memurlarının tembelliğini, devlet mekanizmasının çürümüşlüğünü ve tüm kurumsal yapıyı saran yoz ahlakı eleştirir. Devleti kurtarmak şöyle dursun, onun çöküşünü hızlandıran insanları suçlar. Tüm bunları anlatırken bireysel ve toplumsal mesuliyet fikrinin altını çizmek ister.

Paris'te çıkan bir makalesinde yazar, Jön Türklüğün programını anlatır. Burada İmparatorluk'un kurtuluşu için düşündüğü çareleri sıralar. Bunların başında iki tedbir vardır: 

1. Meşrutiyet'i ilan ettirmek. Ancak Jön Türkler 1876 Kanun-i Esasi'sinin getirdiği meşrutiyeti uygulamak isterken Mizancı Murat, bunun İmparatorluk için birleştirici olmaktan ziyade dağıtıcı olacağına inanır. Çünkü azınlıklara verilen haklar o anayasada biraz daha fazlaydı. Bunun yerine Mizancı Murat, "mahdud meşrutiyet" adını verdiği bir çeşit Saltanat Şurası gibi padişahın etrafında oluşacak ve devrin ileri gelenlerinden kurulu olacak bir parlamentonun çok daha faydalı olacağını ileri sürmüştür.

2. Devletin dışarı fazla bağımlı olması sebebiyle devletçilik politikasının benimsenmesini sağlamak.


-----------------içerik uyarısı---------------

"Hanedan yine yüce hanedandır, bendegân yine sadık ve fedakâr bendegândır. Şüphem yoktur. İstikbalimiz mazimize bile gıpta ettirecektir."


Mansur Hariciyeden ayrıldıktan sonra tek düşüncesi eğitim olur. Ümmeti ve devleti ayağa kaldıracak yegâne unsur olarak gördüğü eğitim için okul açmaya niyetlenir. Bir okul açıp Arap milliyetçisi amcası Şeyh Salih Efendi'den destek ister. Ancak amcası Cezayir'de bir ayaklanma başlatmak niyetindedir. Kurtuluşun kılıçla değil eğitimle olacağını savunan Mansur ona karşı çıkar. 

Bu sırada Salih Efendi ikinci bir kadınla evlenmiştir. Bu kadının ağabeyi Salih Efendi'nin mirasına sahip olabilmek için oğlu İsmail'i kaza süsü vererek öldürür. Kızı Sabiha'yı da zehirler ve konağı yakmaya çalışır. Mansur'un farkına varmasıyla herkes kurtulur. Bu olay üzerine Salih Efendi felç geçirir. Tüm mirasını Mansur'a bıraktıktan ve Zehra'yla evlenmesini vasiyet ettikten sonra ölür. 

-----------------içerik uyarısı---------------


Mizancı Murat'a göre edebiyat bir milletin maddi ve manevi hayatının ifadesidir. Ona göre şiir, roman, tiyatro türündeki eserlerin asıl amacı mensup oldukları milletin ahlakî güzelliğini geliştirmesidir. Milli romana bir örnek olarak yazdığı Turfanda mı Yoksa Turfa mı romanından da anlayacağımız gibi yazarın Batılılaşmak gibi bir amacı yoktur. Onun asıl amacı cehaleti, bürokratik kesimdeki pasifliği yok ederek aydın Müslüman devlet yöneticileri oluşturmak ve böylece bir İslam birliği kurmaktır.


-----------------içerik uyarısı---------------

"Size iki sözle arz edeyim: Eğitim ve edep. Bu ikisi gerçekten önemlidir. Fakat halkımızın yaratılış özelliği midir bilmiyorum, bunu sadeleştiriyor. Milletin çocuklarına haber vermeli, onlara güzel yolun ne olduğunu göstermeli. Bu sebeple devlet memurlarını yeniden elifbadan başlatmak lazımdır..."


Mansur, amcasından kalan servetin tamamını hayır kurumları için kullanmaya karar verir. Açmış olduğu okulu genişletmek üzere Tunus'a gider. Fakat Fransız konsolosunun çevirmiş olduğu dolaptan dolayı Tunus hükümeti okulu tamamen kapatmış ve yasaklamıştır. Bunun üzerine Mansur, Beyrut'a gidip misyonerlerin okuluna olan ilgiyi azaltmak için okulu orada açmaya kalkışır ancak orada da aynı engelle karşılaşır. Daha sonra tekrar İstanbul'a dönen Mansur, Manisa'nın bir köyüne yerleşmeye karar verir. Burada iki okul açtırır. Okullar üç yıl içinde büyük gelişme gösterir. Böyle olunca Mansur, okulları ziraat okuluna çevirip yanına örnek çiftlik kurdurur. 

Romanın sonunda Zehra'yla evli olan Mansur, 93 Harbi'ne gönüllü olarak katılır. Ancak dürüstlüğü yüzünden Şam'a sürülür ve ailesinden uzakta ölür.

-----------------içerik uyarısı---------------


Turfanda mı Yoksa Turfa mı romanında Mizancı Murat, gazete yazılarında teorik olarak ileri sürdüğü fikirleri somut örneklerle ortaya koyar. Eğitimi kurtuluş için tek çare gören yazar, Mansur karakterine okullar açtırır. Bu da yetmez fabrika kurdurur, zirai faaliyetler yaptırır ve daha birçok girişimden söz eder. Böylece bu romanla yazar ilk defa sosyal kalkınmanın ilkokuldan başlayarak yukarıya doğru gerçekleştirilebileceği fikrini öne sürmüş olur.

Turfanda mı Yoksa Turfa mı, içerdiği fikirler ve önerdiği kurtuluş reçetesi bakımından dönemi için oldukça önemli bir roman. Ele aldığı konuları bugün hâlâ tartışıyor olmamız ise Mizancı Murat'ın hem bir yazar hem de bir fikir adamı olarak önemini hiç de yitirmediğinin bir göstergesi. 


Turfanda mı Yoksa Turfa mı bir müziğe dönüşebilseydi şöyle bir şey olurdu:



Fotoğraf: birzamanlarkitapta (İnstagram)









Yorumlar

Yorum Gönder

Görüş ve eleştirileriniz benim için değerlidir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ