CUMHURİYET ANKARA'SI: AYAŞLI İLE KİRACILARI



Memduh Şevket Esendal, en bilinen romanı Ayaşlı ve Kiracıları'nda zengin Ayaşlı İbrahim Efendi'nin oda oda kiraya verdiği evindeki bir odanın banka memuru olan kiracısının ağzından, öteki odalarda oturanları ve birbiriyle münasebetlerini anlatır. Emeklisi, çalışanı, ahlaklısı, ahlaksızı arasında aynı mekanı paylaşmaktan doğan bir yakınlık ve münasebetler dizisinin ortaya konduğu romanda sosyal hayatın bir kesiti verilmek istenmiştir. Eserin en canlı şahsı pansiyoncu Ağazâde Ayaşlı İbrahim - eşkiyalık, zaptiye çavuşluğu, otelcilik, pansiyonculuk ve antikacılık yapan dost canlısı adam - hayatının değişik merhalelerinde hayatın binbir yüzünü tanımıştır ve değişen zamana kolaylıkla ayak uydurur. Ayaşlı ile Kiracıları insanların birbirleri ile pek de ilgili olmadığı pansiyon ve apartman hayatına geçişin rahatsızlıklarını hatırlatmak ister. İnsanların bir arada yaşar göründükleri fakat birbirinden ve topraktan çok uzak kaldıkları yapma bir yaşayıştır, şehir hayatı. Esendal bu eserinde aralarında kuvvetli bir dayanışmanın, yakınlığın kurulamayacağı yalnız insanların dünyasını haber verir. Burada insanlar birbirlerinden ayrı ve ortak kaygılardan uzaktır.

Memduh Şevket Esendal, yayınlandığı dönemde CHP Roman Ödülü'nü de alan Ayaşlı ile Kiracıları'nı "Meşe" adıyla yazmıştır. Kendisinin romanla ilgili değerlendirmesi şöyle:


"Bu hafta içinde Ayaşlı ile Kiracıları'nı okuyup bitirdim.  Kendi kendime de sevindim. Ben yazdıktan sonra bu yazıya göz gezdirmiş ancak baştan sona hiç okumamıştım. Sanıyordum ki bu yazı benim başka yazılarımla bir sistem içinde değildir ve değiştirilecek birçok yanı vardır. Okudum ve gördüm ki bu da benim ufak hikayelerim gibi bir şeydir. Yalnız yazarken azmış, büyümüş, biraz uzunlaşmıştır. Aslı gene de küçük bir hikayedir, değiştirilecek hiçbir yeri de yoktur. Bu bir memlekette yaşanılan hayatın bir parçasının kopyasıdır. İleri sürüldüğü gibi bir tezi de yoktur. Hiç bozmadan bir yaşayış parçası kopya edilmek istenmiştir. Dili de konuşma dilidir. Bana kalırsa çok kekeme ,çok sakat bir dil değil. Bu dilde yazı okumaya alışık olmayan biri için biraz zor okunur bir yazı ise de bana çok hoş ve sıcak geldi. Buna da sevindim."

Esendal'ın diliyle ilgili yaptığı yorumlara ben de katılıyorum. Romanın dili çok sade ve doğal. Yazar küçükken babasına, Ahmet Mithat gibi bir yazıcı olmak istediğini söylemiş. Esendal'ın edebiyat anlayışı kesinlikle Ahmet Mithat'a benzemiyor, ama dilindeki sıcaklık ve samimiyet açısından ona benzediğini -belki- söyleyebiliriz.

Ayaşlı ile Kiracıları hakkında yapılan okuyucu yorumlarına göz gezdirdiğimde, "İçinde hiç olay yok, bu ne, çok sıkıcı!" gibi yorumlar gördüm. Baştan anlaşalım: Güzel bir roman; bir olay, bir serüven anlatmak zorunda değildir. Okuduğunuz bir romana sadece anlattığı olay açısından bakıyorsanız bakış açınızı değiştirmeniz gerekir. Çünkü üzülerek söylüyorum ki iyi bir okuyucu değilsiniz. 

Ayaşlı ile Kiracıları; bir olay, bir serüven romanı değildir. Ankara'da yıkılan bir düzenden yeni bir düzenin kuruluşu sancıları arasında bocalayan farklı kişilikte, yaşta ve meslekte olan insanların tek bir mekanda yansız ve sade bir dille anlatıldığı bir anılar toplamı gibidir. Zaten Memduh Şevket, Rusya'da bulunduğu dönemde Anton Çehov'dan etkilenmiş ve onun "durum hikâyesi" anlayışını benimsemiştir. Artık biraz detaylara inelim:

Ayaşlı ile Kiracıları, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’da geçer. Osmanlı Devleti süresince önemli bir şehir merkezi olmayan Ankara, Kurtuluş Savaşı ile birlikte başkent ilan edilir ve ciddi bir şehirleşme süreci yaşamaya başlar. Bu sayede, bölgede eskisine göre çok daha fazla sayıda “modern” insan yaşamaya başlar ve Ankara, daha önceden İstanbul’da olduğu gibi, Batılılaşmaya, Avrupai bir şehir haline gelmeye başlar. Memduh Şevket Esendal’ın bu romanı yazmaktaki en büyük amaçlarından bir tanesi, Ankara’da bu dönemde yaşanan değişimi gözler önüne sermek, bu “yeni,” farklı hayat tarzı ile Ankara’daki eski hayat tarzının nasıl bir araya geldiğini göstermektir. Ayaşlı’nın kiraya verdiği ev ve burada yaşayan çeşitli insanlar, bu açıdan minyatür bir Ankara gibi okunabilir. Bu anlatı yöntemi sayesinde Memduh Şevket Esendal, Anlatıcı gibi modern eğitim almış fakat tutucu yönlerini kaybetmemiş bir karakteri, Dr. Fahri gibi evinde uşaklarla yaşayan, içki içen bir karakteri, Halide – Raife – Ziynet gibi, zor koşullarda yaşayan, oradan oraya sürüklenen kadınları, Selime gibi modern, ağırbaşlı bir karakteri ve Turan gibi kumar – içki - cinsellik üçgeninde özetlenebilecek, “Batı’nın kötü yanlarını” almış bir karakteri aynı çatı altına toplar. Bu çatı, romanda “Ayaşlı ile Kiracıları” olarak gözükse de, aslında bu dönemde Ankara’da yaşayan farklı tipte insanları resmetmek için son derece uygun bir örnek haline gelir.

Ayaşlı ile Kiracıları romanında, tüm olaylar ismi verilmeyen bir anlatıcı vasıtasıyla okuyucuya ulaştırılır. Anlatıcı, romanın temel kurgusu içinde garip bir konumda bulunur. Ayaşlı’nın evinde yaşayan karakterlerin pek çoğunun aksine, onun iyi gelirli, toplumda saygı görecek bir konumu vardır. Bir bankada çalışan anlatıcı; iyi eğitimli, kültürlü, aydın bir kişi olarak bu evde yaşayan insanların hem içinde hem de biraz dışında yer alır. Bu, onu romanın “anlatıcısı” olmak için ideal bir konuma yerleştirir. Olayların biraz dışında yer aldığı ve romandaki kişilerden biri olmadığı için, onlar hakkında gözlemler yapması, onların hayatlarını aktarması ve çeşitli değer yargılarına varması daha kolay hale gelir.

Roman boyunca, Ayaşlı İbrahim Efendi’nin evinde üç farklı kadın çalışır: Halide, Raife ve Ziynet. Bu karakterlerin tamamı anlatıcı ile birebir ilişki kursa ve hepsi romanın belli noktalarında önemli roller üstlense de hiçbirinin rolü Halide’ninki kadar detaylandırılmaz.
Anlatıcının yansıttığı ahlak dünyasının dışında yaşayan bir karakter olarak kullanılan Halide, romanda karşımıza çıkan kadın karakter portrelerinden biri olarak da dikkat çeker. Anlatıcı ile Halide, pek çok konuda birbirlerine ters düşerler. Anlatıcıya göre Halide gibi bir kadının evlenip bir “kocaya varması” gereklidir, fakat Halide bu fikre ciddi bir şekilde karşı çıkar. Romanın başında hamile olan Halide, çocuğunu bilinçli bir şekilde düşürmeye çalışmaktadır. Anlatıcı ise bu fikre şiddetle karşı çıkar, Halide’nin çocuğu doğurup büyütmesi gerektiğini savunur. Anlatıcıya göre boşanmanın kaldırılması pozitif bir durumdur, ancak Halide bu yasayı şiddetle eleştirir.
 
Memduh Şevket Esendal, bu karşıtlıkları yazarken, Halide’nin bakış açısının da geçerli noktaları olduğunu göstermeye dikkat eder. Anlatıcının savunduğu fikirler ideal bir dünyada “ahlaki” kararlardır, ancak Halide’nin tüm fikir ayrılıklarında ifade ettiği düşüncelerde haklılık payı vardır. Annesi – babası olmayan bir kadın olarak kendisine iyi bakabilecek, kendisine iyi davranacak bir kocaya varması imkansızdır; çocuğunu düşürmeyip doğurduğu takdirde çocuğu açlık ve yokluk içinde büyüyecek, büyük acılar çekecektir; boşanmanın kaldırılması ise erkekleri mutlak bir evliliğe mahkum ettiği için, Halide’nin çevresindeki erkekler evlenmek yerine metres hayatı yaşamayı tercih etmektedir. Tüm bunlar düşünüldüğünde, Anlatıcı Halide’yi bir karakter olarak eleştirdiği kadar, onu bu duruma düşüren toplumsal gerçekleri de eleştirir. Halide bu değişen sosyal yapı içinde kimsesi olmayan, fakir kadınları temsil eder ve onların yaşadığı zorlukları okuyucuya gösterir.
 
Turan Hanım da romandaki farklı kadın tiplemelerinden bir tanesi olarak kullanılır. Ayaşlı’dan kiraladığı odada önce kendi arkadaş çevresiyle kumar oynayan, daha sonra bu “hobi”yi bir gelir kaynağına çeviren Turan, Ankara’nın değişen, bir anlamda yozlaşan yüzünü ortaya koyar. Turan Hanım bağımlılık derecesinde kumar oynayan, etrafındaki insanların kumar oynamasını sağlayan, serbest bir cinsel hayat sürdüren, rahat bir kadın olarak resmedilir. Tüm bunları evli olduğu halde yapması ve ciddi anlamda flört ettiği anlatıcıya kendisinin ne ilk ne de son flörtü olduğunu söylemesi bu karakter yapısını güçlendirir, onu kötü anlamda modernleşmiş bir kadın haline getirir. Bu noktada, Turan Hanım’ın varlığının anlatıcının karmaşık, yer yer çelişkiler barındıran ahlak anlayışını da daha iyi ifade ettiğinin altı çizilmelidir. Anlatıcı Turan Hanım’ın davranışlarını onaylamadığını açıkça belli etse ve Dr. Fahri’nin Turan’a getirdiği eleştirilere çoğu zaman sessiz kalsa da, onunla bir ilişki yaşamaktan da geri kalmaz ve Turan Hanım kendisine soğuk davrandığı, Ayaşlı’nın evinden ayrılıp onu bir daha aramadığı zaman ciddi anlamda üzülür.

 Ayaşlı İbrahim Efendi, romanın temel kurgu öğesi olan evin sahibi ve başlıkta adı geçen “Ayaşlı” karakteridir. Yaşlıca bir adam olan Ayaşlı İbrahim Efendi, yıllar boyunca (eşkıyalık da dahil) çeşitli işlerle meşgul olduktan sonra, bu evi kiralar ve odalarını farklı insanlara kiraya vermeye başlar. Romanda konu alınan sosyal çevreyi yaratan ve var olmasını sağlayan karakter, Ayaşlı İbrahim Efendi’dir.
 
Hasan Bey ise, romanın henüz ilk bölümlerinde, Anlatıcı’nın ağabeyi vasıtasıyla tanıdığı, kendisinden yaşça büyük bir karakter olarak tanıtılır. Romanın ilk bölümlerinde anlatıcı ile yakın bir ilişkiye sahip olacakmış gibi gözüken Hasan Bey, gerçekten de onunla roman boyunca çok iyi anlaşır, fakat onu asıl dikkate değer kılan, Ayaşlı İbrahim Efendi ile yaşadığı dostluktur. Ayaşlı ile Hasan Bey’in yaşamlarında, ikisini birbirine yakınlaştıran çeşitli ortak noktalar vardır. Yazarın kendi anlatımına göre, her ikisi de:
 
“Köyde doğmuş, bey olarak büyümüşlerdi. Eğer zaman yaşatmak isteseydi, bunlar ikisi de birer derebeyi olacaklardı. Hayat bu yolu kapadığından, Hasan Bey kahve dedikoducusu, kabadayı, işadamı, Ayaşlı da hilekar, alışverişçi oldular.”
 
Fakat romandaki üslupları, yaşanan olaylara verdikleri tepkiler ve davranışları, bu ikilinin aslında karakter olarak tam da birbirinin aynı karakterler olmadığını net bir şekilde ifade eder. Esendal, “kazanmak için Ayaşlı’nın yaptıklarının yüzde birini Hasan Bey’in yapmayacağını”, “Hasan Bey’in rüşvet alan, Ayaşlı’nın ise rüşvet almayan, ya da rüşvet alıp kendilerine verilen işi yapmayan memurlara sinirlendiğini açıklar. Parayı kazanma konusundaki farklılıklarına rağmen, Ayaşlı ve Hasan Bey parayı harcama konusunda birbirine fazlasıyla benzer. İkisi de topluca yenilen yemeklerden, birlikte içki içmekten hoşlanır. Romanın sonlarına doğru, ikili arasındaki ilişki o kadar kuvvetli hale gelir ki, Hasan Bey öldüğünde bu duruma en çok üzülen karakterlerin başında Anlatıcı ile birlikte Ayaşlı İbrahim Efendi gelir. Kendisi öldüğü zaman da, vasiyetindeki en önemli madde, arkadaşı Hasan Bey’in yanına gömülmek olur.

Kısacası Ayaşlı ile Kiracıları, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Ankara'da yaşanan değişimi, doğal bir tablo gibi anlatmasıyla, edebi değerinin yanında tarihi değeri de bulunan ve okunması gereken bir roman. Kitap okumayı bilenlere tavsiyemdir!

YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:

İnci Enginün - Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

ESENDAL, Memduh Şevket (2017). Ayaşlı ile Kiracıları. Bilgi Yayınevi: Ankara.



Yorumlar

Yorum Gönder

Görüş ve eleştirileriniz benim için değerlidir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI