BİR TURAN HAYALİNİN ROMANI: GÖNÜL HANIM


Türkolojiyle ilgilenen Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Gönül Hanım adlı didaktik bir roman yazmıştır. Ruslara esir düşmüş olan üsteğmen Mehmet Tolon, Macar Kont Bela Zichy ve onların esir karargâhı çevresine gelenler arasından tanıştıkları Bahadır Kaplanoğlu ve kardeşi Gönül Hanım'ın milli Kâbe saydıkları Orhun Yazıtları'na doğru yaptıkları seyahati anlatan bu kitabın asıl amacı; yazarın, ilgilendiği Orhun Yazıtları hakkındaki bilgilerini okuyucuyla paylaşmaktır.  Bu yüzden sürekli bilgi verme yarışında olan karakterler, romanda yeterince belirememiştir.

Gönül Hanım romanı bir seyahat romanıdır. Ancak bu, olağan şartlarda yapılan bir gezi değildir. İki tutsak subayın, tutuldukları karargâhtan kaçarak sahte pasaportlarla birkaç ülkenin sınırını geçerek yapılan tehlikeli ve heyecanlı bir yolculuktur. Biz bu seyahati yazarın dikkatiyle takip ederiz. Zaten romanın başında ve sonunda konuşan odur. Diğer bölümlerse Mehmet Tolon'un günlükleri şeklinde devam eder. Yazar kendisine sözcü olarak Mehmet Tolon'u seçmiştir, diyebiliriz.

Yazar, olay örgüsünün içinde Türklerin geleceği için yeri geldiğinde birtakım teklifler sıralar. Zaten kitabın önemi Türk, Tatar, Macar dostluğu ve geniş Türk dünyasından haber vermesidir. Yazar -ve onun karakterleri- Turan'ı hayal ederler. Romanın bir yerinde Ahmet Hikmet; Ziya Gökalp'ın "Türkçülüğün Esasları"na benzer bir program çizer.

Müftüoğlu, romanına bir kadının adını vermiştir. İlk romanlarımızın aksine burada oldukça güçlü ve aktif bir kadın karakter görüyoruz. Bu, Milli Edebiyat dönemi eserlerinin ortak özelliklerindendir. Bakın Ali İhsan Kolcu bu konu hakkında ne diyor:

"...Artık Arap'ın, Acem'in hiçbir işe yaramayan Leyla'sının yerini yeni bir hülyanın figürü almıştır (...) Bu bir 'Turan meleği'dir..."

Romanda dikkate değer bulduğum bazı bölümleri paylaşmak isterim:

Kitabın bir bölümünde karakterler "kan kardeş" olurlar. Ahmet Hikmet bunu "ecdad ayini" olarak adlandırır:

"Kont bu sırada, ellerini tertemiz yıkadıktan sonra parmağının ucunu deşerek birkaç damla kan çıkardı. Bunu gören tercümanımız Mengüberdi hemen bir kâse kımız getirdi. Zichy kızıl kanını bu beyaz ayranın içine damlattı. Arkadan ben ve Ali Bahadır da aynı suretle bileğimizden, kolumuzdan birkaç damla kan döktük. Sonra kâseyi karıştırarak içeceği bardaklara taksim ettik ve birbirimizinkini afiyetle içtik..."

Yazar, Budizm ile ilgili bilgi verirken bu dinin Türk gelenekleriyle benzerlik gösterdiğini fark eder:

"...Buda heykelinin üstüne başına sayısız mavi kumaş parçaları asılmış, bağlanmış. Bizi gezdiren mabet muhafızının anlattığına göre, bir dileği olan buraya mavi bir bez bağlarmış. Acaba bizde evliya türbelerinin hacet pencerelerine bağlanan bezler Şamanîlikten, putperestlikten kalma bir âdet midir?.."

Ahmet Hikmet, Latin harflerinin kabulüne karşıdır:

"...Latin harflerini kabul etmek de fikir yolundaki ilerleyişimizin eserlerini bir anda yok etmek demek olduğundan, elimizdeki Arapça harflerini dilimize göre ilmî bir surette ıslah ve imlâmızı ona göre değiştirmek ve düzeltmek şarttır..."

YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:

Ali İhsan Kolcu - Milli Edebiyat 2, Nesir
İnci Enginün - Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Yeni Türk Edebiyatı
Ahmet Hikmet Müftüoğlu - Gönül Hanım





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI