ALAFRANGA VS. ALATURKA: FATİH-HARBİYE



"Şark ve Garp insanlığın külçesini terkip ederler, bu itibarla, medeniyet dediğimiz şey yeni terkiplere doğru mütemadiyen istihale eder. Buna terakki, tekamül, değişme, ne derseniz deyiniz. Ben tabirlerden de korkarım. Hiçbir tabiatın sabit bir medlulü yoktur. Garp medeniyetinin içinde Şark unsurları ve Şark medeniyetinin içinde Garp unsurları yok mudur? Fakat her şey bir derece meselesidir."


Güneşin doğduğu yerle battığı yer arasındaki mesafe ne çok meşgul etmiş insanı yüzyıllardır. Doğu-Batı meselesi ülkemize 19. yüzyılın değişim rüzgârlarıyla gelen ve günümüze kadar süren bir mesele. Peyami Safa, Doğu-Batı sorununu "Türk ruhunun en büyük işkencesi" olarak tarif eder. O, bunu söylediğinde Tanzimat Dönemi çoktan geçmiş, Milli Mücadele bitmiş, Osmanlı İmparatorluğu artık yerini Türkiye Cumhuriyeti'ne bırakmıştı. Toplumsal değişimlerin etkileri had safhadaydı. İşte Peyami Safa'nın Fatih-Harbiye romanı, bu değerler çatışması üzerine kurulu bir romandır.


    PEYAMİ SAFA:


1899 yılında, İstanbul'da doğar. Küçük yaşlarda yakalandığı kemik hastalığı ve savaş yüzünden eğitimini yarıda bırakıp çalışmaya başlar. Çeşitli işlerden sonra bir gazete çıkarır ve gazetecilikle geçireceği hayat yolculuğu böylece başlamış olur. Romanları ve inceleme-deneme kitaplarının sayısı otuzu aşan Peyami Safa, aynı zamanda "Server Bedi" takma ismiyle seksenin üzerinde macera romanı ve polisiye roman yazmıştır. 

Yazar, çalışkan ve maddi açıdan zengin olan Batı'ya karşı Doğu'nun manevi zenginliğini ön plana çıkaracak romanlar kaleme alır. Fatih-Harbiye de bu karşılaştırmanın romanlarından biridir. 


    FATİH-HARBİYE:


----------içerik uyarısı--------

"Artık Neriman nereden gelip nereye gittiğini anlıyordu, çünkü iki zıt iştiyakın remizlerini gözleriyle görüyor ve mukayeseler yapabiliyordu. Şinasi Neriman'ın gözünde aileyi, mahalleyi, eskiyi, şarklıyı temsil ediyordu; Macit yeninin, garbın ve bunlarla beraber meçhul ve cazip sergüzeştlerin mümessili ve namzediydi."


Neriman, babasıyla Fatih'te oturan, Şark terbiyesiyle büyümüş bir genç kızdır. Aynı mahalledeki çocukluk arkadaşı Şinasi'yle evleneceklerdir. İkisi de Darülelhan'ın yani konservatuarın alaturka bölümünde musiki eğitimi almaktadır. Neriman alafranga bölümden Macit adında bir gençle tanışınca yeni bir dünyaya gözlerini açar. Beyoğlu'nda Macit'le geçirdiği vakitler kendi hayatını sorgulamaya başlamasına sebep olur. 

----------içerik uyarısı--------


Fatih-Harbiye 1931 yılında, cumhuriyet henüz kurulmuşken yayımlanır. Yazar romanda cumhuriyeti bir tramvay hattıyla birbirine bağlanan iki ayrı dünya olarak gördüğü Fatih ve Beyoğlu üzerinden yorumlar. Buna göre Fatih eskiyi ve geleneği, Beyoğlu ise Batılı yaşam tarzını temsil eder. Yani Fatih ut, Beyoğlu kemandır. Fatih ezan, Beyoğlu balodur. Fatih ahşap, Beyoğlu ise taştır.


----------içerik uyarısı--------

"Artık ben bir Fatih kızı olmak istemiyorum, anlıyor musun? Böyle yaşamaktan nefret ediyorum, eskilikten nefret ediyorum, yeniyi ve güzeli istiyorum, anlıyor musun? Eski ve yırtık ve pis, iğrenç bir elbiseyi üstümden atar gibi bu hayattan ayrılmak, çıkmak istiyorum!"


Neriman Beyoğlu vitrinlerine dalıp giderken babası Faiz Bey'i de Şinasi'yi de küstürür. Udunu eline almaz olur. Kendi hayatına dair her şeye ve bunların tümünü temsil eden Fatih semtine sırtını döner. Sürekli gelgitler yaşar. Bir gün kuzenlerinin anlattığı Rus bir kızın hazin hikâyesinden çok etkilenir. Yanlışının farkına varır. Kalbi tamamen sükun bulmuş bir vaziyette Fatih'e, Şinasi'ye, uduna ve eski hayatına döner. 

----------içerik uyarısı--------


Neriman'ın gelgitleri Peyami Safa'nın "insan ruhunun en büyük işkencesi" olarak gördüğü Doğu-Batı sorununun bir örneğidir. Dönemin pek çok romanında gördüğümüz gibi Fatih-Harbiye'de de bu bunalım bir kadının üzerinden anlatılır. Eleştirmenler buna bakarak o dönemlerde kadınların müdahaleye ve değişime daha açık olarak görüldükleri yorumunu yaparlar. 

Bizim Batılılaşma olarak adlandırdığımız olgu aslında modernleşmeyle iç içedir. Modernleşmeye kadar kadının toplum içinde bir görünümü yoktur. Toplum içinde görünebilmesi o dönemlerde pek çok şarta bağlanmış: Bedenen kapanması gerektiği gibi davranışlarında da pek çok değişiklikler yapması bekleniyor. Dolayısıyla modernleşmeye kadar kadın, tüm davranışlarıyla tam olarak bilinemiyor. Kadının toplum içindeki yerinin artması, o dönemin erkek aydınları için de bir sorun teşkil etmiş. Kadını yeni tanımaya başlayan Türk aydınları kadınların toplum içinde davranışlarını beğenmemesini ve  kadına yol yordam göstermeyi vazife edinmelerini (!) pek çok yazıda ve eserde de görüyoruz. 


----------içerik uyarısı--------

"Kültürleri ve medeniyetleri tasnif ederken, 'Şark' ve 'Garp' enmucezleri ararken beşerî mahiyetleri ihmal edebiliriz. Şark ve Garp âlemleri, güneşin doğduğu ve battığı cihetler kadar birbirinden ayrı değildirler."


Peyami Safa kendi fikirlerini romanın âkil adamı Ferit'e söyletir. Yazar bu bölümlerde Doğu-Batı kavramını ahlaki düzlemde değerlendirir. Batı çalışkan, maddi zenginliğe sahip, şık ve göz alıcıdır. Fakat aynı zamanda sahte, çıkarcı ve ruhsuzdur. Doğu ise ruhun ve manevi zenginliğin simgesidir. 

----------içerik uyarısı--------


Peyami Safa, Ferit'in yaptığı analizlerle bir sentez önerir. Her iki medeniyetin iyi yanları alınıp insanda harmanlanmalıdır. Bu gibi ifadelerinden dolayı eleştirmenler Safa'nın bir Doğu-Batı sentezi yaptığını vurgular. Nurdan Gürbilek ise Fatih-Harbiye'nin iki kültürü birbirine bağlayan yanını değil tersine kültürel bir yarık oluşturan yanını tartışmaya açar. 


----------içerik uyarısı--------

"Neriman Beyoğlu'na çıktığı vakit, halis Türk mahallelerinde oturanların çoğu gibi, kendini büyük bir seyahat yapmış sanırdı. Gene Fatih uzakta, çok uzakta kaldı. Tramvayla bir saat bile sürmeyen bu mesafe, Neriman'a Efgan yolu kadar uzun görünürdü ve Kabil'le New York arasındaki farkların çoğuna İstanbul'un iki semti arasında kolayca tesadüf edilir."


Romanın asıl meselesi, adından da anlaşılacağı gibi İstanbul'un iki semtidir. Bir tarafta modern, şatafatlı Beyoğlu-Harbiye; diğer tarafta dindar, geleneksel, yoksul Fatih...  Aralarındaki mesafe bir saati bile bulmayan bu iki semt, kıtalar arası bir farkla ayrılır adeta. Günümüzde Fatih'in yoksul çehresinden artık söz edemesek de Safa'nın bahsettiği farklı atmosferleri hissetmek hâlâ mümkün olabilir. 

----------içerik uyarısı--------


Doğu ve Batı... Biri ruh, biri beden... Sayıyı ikiye, üçe, bine bölmeden düşünürsek eğer bunların bütünüdür insan. Büyük eserler insanı görmeye, tanımaya yarıyorsa Fatih-Harbiye hiç şüphesiz bu eserlerden biri. 


Fatih-Harbiye bir müzik olsaydı:




 






 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI