BİR ŞÜPHENİN ROMANI: YALNIZIZ



 "Ey insan! Bu kitabı sana ithaf ediyorum. Başının üstünden büyük bir rüzgâr geçiyor. Yalancı bir fecirle başlayan asır kararıyor ve sana tek ümit ışığı olarak en kudretli kaynağı uranyumda değil, senin ruhunda sıkışmış maddeden kopararak çıkardığın korkunç tahrip aletinin patlayışından yükselecek alevi bekletiyor. Ey bahtsız! Tarihinin hiçbir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın."


Hayat zıtlıklar üzerine kuruludur: Aydınlık-karanlık, iyi-kötü, ruh-beden... Trajediden doğan roman türü zıtlık üzerine kurulu bu dünyada evini arayan insanlara adeta "Seni anlıyorum!" tesellisi verir. İnsanı maddenin, bedenin çekiminden kurtarıp ruhunu özgürleştirmeye çalışan Yalnızız romanı, Peyami Safa'nın insana bir tesellisi olarak arz-ı endam eder.


    PEYAMİ SAFA:


1899'da, İstanbul'da doğdu. Yoksulluk ve dokuz yaşında yakalandığı kemik veremi nedeniyle düzenli bir eğitim alamadı. Bir yandan çalışırken bir yandan da kendi kendini yetiştirdi. Posta-Telgraf Müdürlüğünde memur olarak çalıştı. 1914-1918 yılları arasında öğretmenlik, daha sonraki yıllarda gazetecilik yaptı. Hayatını yazılarıyla kazandı. Para kaygısıyla yazdığı sıradan yazılarda annesi Server Bedia'dan esinlenerek yarattığı Server Bedi takma adını kullandı. Bu isimle kaleme aldığı Cingöz Recai isimli polisiye dizi romanları büyük ilgi gördü. Tasvir-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Çok sevdiği oğlu Merve'yi askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsıldı. Bu olaydan birkaç ay sonra, 1961'de, İstanbul'da beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdi. Edirnekapı'da toprağa verildi. 


    YALNIZIZ:


------------içerik uyarısı---------

"O bir memleket Simeranya, dünyada olmayan bir yer. Benim icadım. Sıkıldım mı, kendimi oraya atarım."


Roman, II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından İstanbul, Yeşilköy'deki bir köşkte başlar.  Samim devamlı düşünen ve düşündüklerini kendi iç dünyasında yarattığı ülke olan Simeranya'da uygulayan bir adamdır. Ablası Mefharet, kardeşi Besim ve Mefharet'in kızı Selmin'le beraber köşkte yaşamaktadırlar. 

Selmin, Ferhat isimli bir gençle nişanlıdır. Bu evliliği çok da istemeyen Selmin'in bir süre sonra baş dönmeleri ve mide bulantıları başlar. Mefharet, zorlamaları sonucunda Selmin'in hamile olduğunu öğrenir. 

------------içerik uyarısı---------


Yalnızız, Peyami Safa'nın edebi hayatının en olgun eseri olarak kabul edilir. Romancılığının yanı sıra büyük bir düşünce adamı olan Peyami Safa'nın sanatını, toplumsal görüşlerinden ayrı düşünmek imkansızdır. O, tüm romanlarında bir karakterinin ağzından görüşlerini dile getirir. Yalnızız'da da Samim'e anlattırdığı hayali ülke Simeranya, Peyami Safa'nın ütopyasıdır.

Ütopya; gerçekte henüz var olmayan, güzel bir ülkedir. Samim'in çizdiği ütopyanın ana hatlarına baktığımızda burada madde-ruh zıtlığı olmadığını görürüz. Her şey organik bir bütünün ışığı altında görülür. Ruh ve maneviyat; maddeden, bedensel hazdan daha değerlidir. Burada vicdanlar şeffaftır, yalana ihtiyaç yoktur. Belli bir toplumsal kesimin belirlediği ve insanların bunu kopyaladığı bir moda endüstrisi yoktur. İnsanlar liyakat esasına göre değerlendirilir. Mülkiyet vardır ama aşırı zenginleşmenin önüne geçen kurallar vardır. İşçi hakları güvence altına alınmıştır. Kısacası Samim, sosyalist bir ütopya kuruyor, diyebiliriz. Milliyetçi, muhafazakâr düşüncenin yıllarca sembol ismi olmuş Peyami Safa'nın sosyalist bir ütopya kurması dikkate değerdir.


------------içerik uyarısı---------

"Yüzünde müşterek bir rüya anının dalgınlık izleri yerine, ağır düşüncelerden gelen bir dehşet intibaı var. Bir korku sarayının simsiyah koridorlarında dolaşan yalnız ve mahpus bir kraliçe gibi gözleri karanlığı emiyor, büsbütün irileşiyor ve güzelleşiyor. Bu onun münzevi kalbine uzaklardan seslenmek için kulaklarının içine en güzel hislerimi fısıldıyorum."


Paranoyak takıntıları olan Mefharet, hamilelik olayının failini aramaya başlar. O, kardeşi Samim'den bile şüphe etmektedir. Samim'in günlüklerini ve notlarını araştırır. Notlarda yer alan kimliği belirsiz sevgilinin Selmin olduğuna kendince emindir. Halbuki Samim'in notlarında yer alan kimliği belirsiz sevgili Selmin'in nişanlısı Ferhat'ın kardeşi olan Meral'dir. 

Annesinin sıkıştırmalarına dayanamayan Selmin; bebeğin babasının komünist bir kanun kaçağı olduğunu, Fransa'ya giderek bebeğini orada doğuracağını söyler. Romanın ilerleyen bölümlerinde Selmin'in evden ve toplumdan kurtulmak için hamilelik masalını uydurduğu ortaya çıkar.

------------içerik uyarısı---------


Yalnızız, ürpertici bir şüpheyle başlar. Sonrasında roman aile içi mevzular, ilişkiler, İstanbul sınırlarında yaşanan birtakım olaylarla devam eder. Hatta yazarın kendi yaşamından da kesitler vardır. Yalnızız'da Safa'nın toplumsal olaylara getirdiği bireysel çözümler, evrenseldir. Zamana ya da mekâna özgü değildir. Onun teklifleri, tüm insanlığadır.


------------içerik uyarısı---------

"Ne kadar, ne kadar annesi. Meşum bir ırsiyet onda devam ediyor. Koketriyi öldürmeyen bir aşkın kifayetsizliği anasını harap etti, kızını da bitirecek. Benim burnum büyük felaketlerin kokusunu alır."


Samim'in geçmişte annesiyle de aşk yaşadığı Meral, annesiyle Samim arasındaki bu münasebetten haberdar değildir. Samim'le bir pastanede karşılaştıktan sonra onunla muhabbetini iyice koyulaştırır. Meral'in Paris'te yaşlı bir adamla dost hayatı yaşayan Feriha adında bir arkadaşı vardır. Feriha'nın İstanbul'a yaptığı ziyaret, Meral'in aklını çeler. Meral artık baskıcı toplumdan, evdeki muhafazakâr yapıdan kurtulmak istemektedir. Ona âşık olan Samim'se Meral'i gittiği bu yanlış yoldan döndürebilmek için çabalar. 

------------içerik uyarısı---------


Yalnızız'da da Peyami Safa'nın neredeyse her romanında olduğu gibi tereddüt ve şüphe atmosferi hakimdir. Bu romandaki en baskın şüphe ise Samim'in Meral'in babası olma ihtimalinin okurda bıraktığı şüphedir. Samim'in, Meral'in annesi Necile Hanım'la yıllar önce bir ilişkisi olmuştur ve bu, romanda kafa karıştırıcı diyaloglar halinde geçer.


------------içerik uyarısı---------

"Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne, kov şu kemmiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör Allah'ını. Kendine dön, kendine bak, kendine gel."


Samim Meral'i yeniden kazanmak için mistik düşüncelerini ona aktarır. Kafasında kurguladığı hayalî ülke Simeranya'yı ve insanlığı bekleyen tehlikeleri Meral'e anlatarak onun aklını çelme yolunu seçer. Samim, insanın iki benliği olduğu fikrini ileri sürmektedir. Özetle birinci benlik maneviyatı, ikinci benlik ise bedeni yüceltmektedir. Meral şimdi bu iki benliğinin savaşı arasında kalacak ve bir tercih yapmak zorunda kalacaktır. 

------------içerik uyarısı---------


Müslüman bir Türk olmak ve bu mensubiyetin bilincinde olmak Peyami Safa'nın tüm romanlarının ortak meselesidir. O, yazdıklarıyla bir tercih yaptırma amacındadır. Yalnızız romanında öne sürdüğü tercih de beden-ruh ikileminde ruhtan yana olmamız gerekliliğidir. 

Romanın konusu insandır, diyen Peyami Safa eserleriyle insanın iç yolculuğunu irdeler. Bu yolculuk ona göre yüceler yücesine doğru bir yolculuktur. Maddenin üstünde bir mânâ, onun üstünde de bir ruh ve Allah vardır. Bu gerçek göz ardı edildiği sürece sadece bilim ve teknik, insanı buhrana sürüklemeye devam edecektir. 

"Ey insan, bu kitabı sana ithaf ediyorum." Böyle diyor Peyami Safa Yalnızız'da. Yaşadığı sürece dünyanın yükünü omuzlarcasına düşünen, tüm insanlık adına düşünen bu mütefekkir, insana sesleniyor. Kulak vermek isteyene Yalnızız, onun en yüksek sesi. 


Yalnızız, bir müzik olsaydı:




Fotoğraf: alyninkitaplari (İnstagram)










 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE YAZILMIŞ İLK ROMAN: TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT

BİR İRONİNİN ROMANI: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

BİR İDEOLOJİNİN ROMANI: TURFANDA MI YOKSA TURFA MI